Paşa Hazretleri, burada birçok kimselerce henüz malum olmayan bir hakikati zikredeceğim. Zatı fahimaneleri elbette hatırlarsınız. Dedim ki elinizde Kürt'ten maada unsur kalmamıştı. O Kürtler ki vaktiyle Diyarbekir'de bulunduğunuz zaman kalplerini kazanmağa çalışmıştınız. İttihat ve Terakki ruesası bir mürebba vücuda getirip zatı fahimanelerine tahsis edeceklerine Enver, Talat ve Cemal Paşalar bir müselles teşkil eylemişler ve Anafartalar kahramanını kadro haricinde bırakmışlardı. Trablusgarp harbi esnasında çadırından çıkarken etrafınızda bulunanlara "Napolyon geliyor" istihzası ile gösterdiğiniz Enver Paşa hakiki bir Napolyonluğa yelteniyordu. Cemal Paşa Arabistan veysruvası olmuştu. Onun Suriye'de Arap İmparatorluğu ilan edeceği ve siyah kalpağını atıp başına bir murassağ bir tac giyeceği şayiaları deveran ediyordu. Zatı fahimaneleri ise Diyarbekir'de bir Türk muhitinde bulunuyordunuz. Arkadaşlarınıza muhalif ve harbin bitiminde Türkiye'nin parçalanacağına müteakip olanların belki birincisi idiniz. Kürtlere hoş görünmek istediniz ve ilk defa olmak üzere, muahharen Elaziz'de idam ettirdiğiniz, Dersim Mebusu Hayri Bey'in kumandasında, karargahınıza merbut bir Kürt taburu teşkil eylediniz. Efrad ve zabıtanı kamilen Kürt olan bu taburun kıyafeti de temamen Kürt kıyafeti idi. Bu tabur efradı şalûşapik ve kolos giyiyor, Kürt hançeri takıyorlardı. Kumandanlar değilse de emirler aralarında Kürtçe olarak söyleniyordu. Bu, Osmanlı ordusunda Kürtlere ilk defa yapılmış bir cemile idi.
Sayfa 23
2. Tanzimat sonrasından bahsediyor - 10 Temmuz (23 Temmuz)1909
Hatırımda kaldığına göre 10 Temmuzun ikinci senei devriyesi henüz idrak olunmamıştı. Bir gün Şehzadebaşında bir tiyatro binasında mühim bir konferans verileceğini edebiyat öğretmenimizden öğrenmiş ve bu gibi şeylere meraklı birkaç arkadaşımla konferans mahalline gitmiştim. Sahneye iki adam çıktı. Biri Yusuf Akçora Bey idi. Arkadaşını bize takdim
Sayfa 17
Reklam
Prens Sabahattin merhumun Osmanlı İmparatorluğu için vaktiyle tavsiye ettiği bu tarzı idare vakti zamanında, günün devlet adamları tarafından idrak ve kabul edilmiş olsa idi, kim bilir, belki de, İmparatorluk taşa çalınmış bir avuç bilye gibi darmadağın olmaz idi.
Sayfa 48
Avrupa'da sosyal bilimlerin öncüleri ortaya çıkarken Osmanlı İmparatorluğu Ortaçağ skolastik düşüncesinin egemen olduğu feodal bir devletti. Türk filozof ve din adamları, Tanrının mutlak iradesiyle kulun bağıntılı iradesi arasındaki ilişkileri aramakla, bunların insan davranışlarına olan etkilerini incelemekle ve Kur'an'ı yorumlamakla yetiniyorlardı.
Sarmal Yayınevi 1995 Sayfa: 32
Tarih
M.S 250 ile 330 yılları arasında yaşadığı söylenen filozof şahvêdinî zîrav Roma imparatorluğu içinde yetişen dönemin ünlü filozoflarındandır. O dönemin Roma imparatoru Şahvedinî zıravî saray içindeki sorunlarda kendisine akıl danışmak için baş danışman olarak yanına almış. Roma imparatorluğunun son donemi olan bu dönemde(birçok ihanet ve
Osmanlı İmparatorluğu, Hindistan'da kendi imparatorluğu aleyhindeki Rusya ve diğer Avrupa güçlerinin planlarına mukabil, kendisini bir koruyucu olarak ayakta tutmayı amaçlayan İngiliz siyasetiyle uzun süren çöküşü boyunca desteklenmişti. Ne var ki 1908 Jön Türk devrimi ve daha sonra İstanbul'daki siyasi değişiklikler, Türkiye'nin 1914'te savaşa Almanya'nın tarafında girmesine yol açtı. Bu, daha sonra imparatorluğun devamı için vahim olduğu ortaya çıkan bir davranıştı. 1914'te Basra gibi stratejik bir limanı ve komşu Osmanlı vilayetini ele geçirmek üzere Hindistan'dan bir İngiliz seferî kuvveti gönderildi ve bunu 1917'de Bağdat'ın ve 1918'de de Musul'un işgali takip etti. Bu şehirlerin merkezî oldukları üç Osmanlı vilayeti ayrı olarak yönetiliyordu ve herhangi bir türden birleşik bir ortak kimliği oluşturuyor görülmüyordu; her ne kadar Bağdat'ın diğerlerinin üzerinde önceliği olsa da. Yarıdan fazlası Şiî, yaklaşık yüzde 20'si (çoğunlukla kuzeyde yaşayan) Kürt ve yüzde 8'i de çeşitli Hristiyan, Yahudi ve diğer azınlıklardan oluşan karma nüfus 3 milyon civarındaydı. Yönetici sınıf ise hem Osmanlı ordusunda hem de mülki idarede önde gelen çoğunlukla Sünnî Araplardı. Şiî ulema ve tüccar toplulukları ve kırsal bölgelerdeki birçok aşiret, çoğunlukla kendilerine tamamen husumetle olmasa bile işkille bakan Osmanlı yöneticilerinden uzakta kalıyorlardı.
Sayfa 557 - Osmanlı İmparatorluğu’nun ÇöküşüKitabı okudu
Reklam
256 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Gökhan Çelik // Fatih - Zaman-ı Veladet
Merhaba Sevgili Kitapseverler Bugün sizlere “Kurt Gecesi- İmparatoryum” ve “Şehzade- Hükümdarlık Satrancı” kitaplarını okuduğum yazar Gökhan Çelik’ in bir kitabıyla daha geldim: “ Fatih - Zaman-ı Veladet ”… Bu kitapta da , Fatih Sultan Mehmed' in şehzadelik dönemi ile İstanbul’un Fethi arası olaylar, gerçeğin ışığında bir kurgu ile
Fatih Zaman-ı Veladet
Fatih Zaman-ı VeladetGökhan Çelik · Yediveren Yayınları · 202213 okunma
“Ruslar tarafından cesaretlendirilen ve ümitlendirilen Batı İran'daki Kürt kabileleri İran'daki Osmanlılara ait mal, mülk ve işyerlerine geniş çapta zarar verirken, harbin başlamasından çok evvel, sınırdan karşıya geçerek Osmanlı köylerine hücumla küçük çapta bir savaş çıkardılar.”
Mutlu geceler
Milattan önce 331 yılında Filipin oğlu makedonyalı İskender Kürt dağlık bölgelerine doğru yürüyemedi. Dicle nehri'ni geçerek peşabut yakınlarında nehrin sağ kıyısı boyunca yürüdükten sonra Erbil kentine doğru Güneydoğu tarafına kıvrılıp bu civarlarda aha men iş imparatoru 3.Dairüs ile gogmila m tepesinde çarpıştı. Aha Memiş kralının ilk dönemlerde iltica ettiği medya ülkesindeki yerel aşiretlerle birlikte aşiret güçleri ona karşı direnip onu kovalamış olmalılar ki İskender, babillerin geçtikten sonra Zagros dağları'ndan geçerek Medlerin eski başkenti ekbatan'ı ele geçirdi ve böylece güneydeki Kürt bölgeleri iskender'in imparatorluğu'na geçti.
Sayfa 125
Hiçbir şey Osmanlı İmparatorluğu'na Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın hırsı kadar zararlı olmamıştır. Mustafa Paşa Belgrat'a kadar aynı debdebe ile sürüklediği padişaha bile Viyana'yı zaptetmek niyetinden bahsetmez. Hattâ asıl kararını bütün serhat paşaları ve tecrübeli harp adamlarının itirazlarına rağmen yolda verir. İşsizliğin ve ikdisadî buhranın en son haddini bulduğu, her sene Anadolu'da devleti tehlikeye düşürecek birkaç isyanı beslediği, emniyetsizliğin ve ihanetin devlet adamlarını kurt yaptığı bir devirde Kanunî'yi yenmek, onun başaramadığını başarmak istiyordu. Bununla beraber başlangıçta Viyana bozgunu devletin kaybettiği muhaberelerden biriydi. IV. Mehmed şaşırmasaydı felâket çabuk tamir edilir ve ufak bir hudut tashihi ile iş kapanırdı. Fakat padişah vaziyetin adamı değildi. Kara Mustafa Paşa ise büyük kumandanların çoğunu ortadan kaldırmıştı.
Sayfa 186
Reklam
Türk Ortodoks Hristiyanlar: Karamanlılar
Karamanlı Ortodoksları arasında Türkçe isimlerin yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir. Osmanlı İmparatorluğu idaresi boyunca ağırlıklı olarak daha önce Karamanoğullarının hüküm sürdüğü Orta Anadolu bölgesindeki birçok şehre ait tapu tahrir defterlerinde de benzer bir durumla karşılaşılmaktadır. Kayseri, Niğde, Nevşehir, Ankara, Tokat, Sivas gibi illerde yaşayan Ortodoks nüfus arasındaki Türkçe isim kullanımının yoğunluğu oldukça dikkat çekicidir. Yılmaz Kurt, Sivas sancağına bağlı olan Tokat Zile yöresindeki gayrimüslim nüfus arasında Türkçe isim yoğunluğuna dikkat çekerek bu durumun Türkçenin Ortodoks nüfus üzerindeki etkisiyle, ticari ilişkilerin zorunluluğuyla veya baskı ile açıklanamayacağını vurgulamaktadır. Süleymaniye Camii ve imaretinin inşaatına ait mufassal muhasebe defterlerini inceleyen Ömer Lütfi Barkan, karşilaştığı gayrimüslim isimlerinin dikkat çekici bir biçimde öz Türkçe isimlerden oluştuğunu ifade etmektedir.
Lulubi devleti yıkıldı.
||. Şalmanasser, tekrardan m.ö 829 yılında Karxi bölgesine saldırarak burayı harabeye çevirdi. Bu saldırıdan bir yıl sonra bize Zamo(Lulubilerin ülkesi) hakkında ulaşan bilgiler onun Asur imparatorluğu 'nun bir eyaleti olduğu şeklindedir.
Sayfa 58
Kurt Ziemke (Almanya)
Mustafa Kemal'in eşsizliği, Türkiye'nin özel durumunu doğ­ru anlayıp onu kurtarmak için işe başlamasıdır. Bu sırada yurdu, yenilginin büyüklüğünü bile düşünmeden kurtarıp, kaçınılmaz kurbanlarını vermeye karar verdi. Onun çabası, yenilgiyi yeniden bir utkuya çevirmek ya da savaşa başlamakla "Sonucu olmayan" bir amaca varmak değildi; O, bunu elde edemeyece­ğini biliyordu, bugün de gene, bunu elde etmediğini bilir. Onun istediği, Osmanlı İmparatorluğunun parçalanması pahasına da olsa, Türk milletinin dayanabileceği, özgürlük ve bağımsızlık için gelişmeye yeter ölçüde toprak bırakan, haklı bir barıştı. Kemal için sözkonusu olan Padişahlık ve Halifelik, İslamiyet ve Osmanlı İmparatorluğu değil, yalnız ve yalnız Türklerin bağımsızlığı idi.
279 syf.
·
Puan vermedi
Kitabı çok sağlam bir prodüksiyonu olan filmi izler gibi, ses getirmiş bir olayı birinci ağızdan dinler gibi okudum. Senaryolaştırılıp beyaz perdeye taşınsa Hollywood'a meydan okur. Bayrağını donuna işleyip kıçında taşıyan Batı'nın sahte kahramanı, hayal ürünü olan savaş filmlerinin bizzat gerçeğini yaşadığımızı görür. Bir terör örgütünü başka bir terör örgütü yaratarak bitirmeye çalışan, bu yüzden terörü bir virüs gibi Orta Doğu'ya yayan, o virüs dönüp dolaşıp kendine bulaşınca bile, onca imkâna rağmen onunla doğrudan mücadele edemeyecek kadar korkak olan, bu yüzden sürekli taşeronları kullanan Batı, yani yalanlar imparatorluğu teröristlerle nasıl mücadele edilmesi gerektiğini anlar. Görevin ve aşkın, ölümün ve intikamın hikayesi. Yazar sanatta yaptığını edebiyatta da yapmış. Sesiyle başardığını kalemiyle de başarmış. Şarkılarıyla dinleyicilerinde yarattığı duyguları, kitabıyla okurlarında da yaratmış. Kitabı bitirir bitirmez yaptığım ilk şey açıp "Yalnız Kurt" parçasını dinlemek oldu. Konusuna filmlerden çokça aşina olsak da (filmlerden daha ziyade yaşadığımız coğrafyadan da aşinayız) yazarı Ahmet Şafak olunca hep o aynı heyecanı duyuyor insan. Bir roman ilhamını coğrafyasının gerçeklerinden almışsa okunmaya değerdir. Romanın türü polisiye, coğrafya Türkiyeyse tadından yenmez...
Kurt 2015
Kurt 2015Ahmet Şafak · Küsena · 201293 okunma
Resim