Geceler yalınayak, geceler inzivada İnsanlığın salâsı okunuyor, elveda! Gündüzün siyahından ufka karanlık çöktü Hicabından günahın kardelen boyun büktü Günebakan çiçeği dönüp bakar mı bize? Feryad u figan etsek nefis gelir mi dize? Ömür yitik sermaye kelebeğin misâli Tarumar gülistanım, talan ettim visâli Yâ İlâhi affeyle, gayrı dilim
Cehennem(ler) ile dolu bir dünyada mıyız?
Cennet nasıl bir yer dense bana tek cümle ile bunların olmadığı yer derim. Yani iyiyi seçemeyen, iyiye dönemeyen, yükseğe burun kıvıran, inatla, küfr-ü inadi ile iyiye iyi demeyen, ardını dönüp giden, bir de o hali ile alay edenler kalabalığı. Bunların olmadığı, bunların helak bulduğu yer her neresi ise orası cennettir. İsterse öyle ağaç yeşillik olmasın, bir kuru kaya, bir yudum su ama şerefli ve hakikatperver insanlar olsun, yine cennettir, hem de alası,"
Reklam
İlâhları hevâ ve heves, Ma’bûdları emirler, âmirler, sultanlar Kıbleleri para, pul Şeriatları benlik (ahmaklık, yobazlık),
Ev yapımı pastaların üzerine dökülen sıcak, sarımtırak puding gibiydi kıpırtısızlığım; aheste revan yayılıyordu peşim sıra. Su bardağının da bir dışı vardı elbette; hafızamın öksürüklerinden muaf bir diyar ya da pudingin bulaşamamadığı kuru bir katman. Ben, dışarıdaki o uzak ve kuru diyarda değildim ama; değildim ki, kı-pır- da-ya-mı-yor-dum.
Reklam
YALNIZLIĞIN YARATTIĞI İNSAN Pardösüsünün kürklü yakasını kaldırınca üşüdü mü diye baktım. Aslında soluk esmer yüzü balmumu gibi sararmıştı. – Üşüdün, dedim. Kaşını kaldırdı. Yanağındaki çıban yerinde kan yoktu. Durdum. Yüzünü avuçlarıma alıp ovaladım. – Neden böyle oldun, dedim. Güldü. Karanlığa doğru tükürdü. Başını iki tarafa şiddetle
İnsan nerede doğacağını, bedenin ne kadar acıyı kaldıracağını, ne kadar yükü omzu ile iteceğini bilemiyor. Bilmediği bu topraklarda insan ancak başıboş dolaşıp ardı arkası olmayan umutların peşinde koşuyor. Bilmediği için de her şeyi deneyerek öğrenmeye çalışıyor. Bana boyumdan büyük yükler verdiler sonra da al bunları şu karşı komşunun dağların taşı dediler. İnsanlık ideali diye tutturdular, dünyayı kurtarırım sandım koştum arkalarından, sonra da insanlığımı aldılar gittiler benden. Benden geriye ne kaldı desem, şu kara kuru derim biraz solmuş tenim kaldı. Yolda bulduklarımı da kurtaramadım, biraz da yolundan ettim herkesi. Bir deli gibi koştum durdum dünyayı ettim dünyalıktan. Bir deli gibi koştum durdum dünyaları ettim kendimden. Şimdi sırtımda çantamla şaşırdım kaldım...
"Şiirlerimde yalnız senin sesin var Senin şiirlerinde, biliyorum benim soluğum esiyor Oh, bir odun ateşi ki cesareti yok Ne unutuşa, ne korkuya dokunmaya... Bir bilsen nasıl seviyorum şu an O kuru dudaklarını, gül rengi!"
Şimdi şu dakikada seninle baş başa kalmak için, neler vermezdim bilsen! Bu kuru bir edebiyat lafı değil...
Sayfa 46 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Pazartesi akşamı radyo başında daha önce hiç görülmemiş bir merakla ve sabırsızlıkla "tanrı yargısını işini bitirmek için" adlı yayını bekleyenler onlardı, Berber çocuklar, Kuru temizlemeci kızlar, Tütün satıcıları, Nalburlar, marangozlar, matbaa işçileri, Kısacası, hayatlarını alınlarının kanlı teriyle kazanan bütün insanlar, gizlice zenginleşen, her Pazar kiliseye giden, yasa ve ayinlere saygıyı her şeyden öte arzulayan şu iğrenç kapitalistler değil.
Bir gün, belli olmaz, bir bakarsın Turnam, Şu kuru başımı alır ben de giderim..
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.