~
❝
Acıktığımda hiç çekinmeden girip ekmek, kuru üzüm yediğim komşu evlerinin kapısı kilitli. Ilık yaz akşamlarının uzun sofralarında yenilen karpuz ve peynirlerin de tadı yok.
Şimdi her gittiğimde, gizlice ziyaret edip, duvarına yaslanarak usulca ağladığım, doğduğum eski taş ev beton olmuş. Köy bağında altına uzanıp tuhaf hayaller kurduğum zerdali ağaçları kurumuş gitmiş.
Ama yine de, artık yangın yerine dönen ve ağızlarımızın tadının iyice kaçtığı şu lanet dünyada, cebimizdeki kibrit ve bir tutam tuzu başkalarının ihtiyacı için saklamayı düşünmek boş bir hayal mi ?
Farkında mısınız, sahip olduklarımızın, başkalarının da işine yarayabileceği bir büyük sofradır yeryüzü?
Çok mu zor, karşılıksız ve çekinmeden, bir kibrit tanesini, bir tutam tuzu ayırıp, bir kaya yarığına saklamak?
Sonuna kadar tüketip, bitirmek yerine, ihtiyacınız kadarını alıp, geriye kalanını bizden sonrakilere bırakabileceğimiz bir hayat... Gerçekten, çok mu zor?
Hadi, bir tutam tuz ve birkaç kibrit koyup cebimize, düşelim yollara.
Hadi kendimize ve dünyaya ağlayarak.
Hadi önce, kendimizi kurtararak başlayalım şu işe.
❞
~