Toynakları kuru yapraklar kadar yüksüz hayvan, tuza yürüyor. Gözleri aslında yüzü, güneş bir dağdan doğup diğerinden batıncaya kadar ışıkla sürmeli, ışığın içi derin bir boşluk, neye baksa kıpır kıpır, karanlık bir su gibi üzeri yaprak kaplı.
Yakınlık nedir öğrendim, yine yitirdim ve yokluğu hüzünlü bir ağırlık. Birden öncekinden daha yalnız hissediyorum, gerçek acıdan daha beter keskin bir ağrı duyuyorum.
Esselâmu Aleyküm ve Rahmetu'llâhi ve Berekatuhu
﷽
" Şimdi doruklardayım, ne yoksulum, ne yetim
Şu incecik kalbimdir varlığına hüccetim
Nice serv-i kâmet ki, kuru bir yaprak imiş
Meğer ruhum savrulan bir avuç toprak imiş .."
Bunun gibi birçok güzel Şiirler barındırıyor kitap içerisinde.
Ben incelemenin başına bunu koymak
Somya işkencesi: Somya (sommie) kelimesi köken olarak
Fransızcadır ve yatak altlığı anlamına gelir. Parrilla ile aynı
kaderi yaşayan Somyada da ikinci anlam mevcuttur. İkincil
anlamında işkence anlamına tabii tutulan somya, mahkûma,
üzerinde elektrik verilen yatak manasına gelir. Bu yöntemde
kurban, ayak ve el bileklerinden sırtüstü
"Hiçbir afili söz ya da tespit, kim ne derse desin, kıtlıkla can çekişen bir coğrafyaya bir bidon su götürmekten daha kıymetli değil. Şu biçare dünya için bir şeyler yapılamaz mı? Kendimize sormamız gereken asıl soru bu. Her şeye rağmen."
Ya ne yapmak lâzımmış?
Sağlam bir dayı bulup çatmak sırnaşık gibi,
Bir ağaç gövdesini tıpkı sarmaşık gibi,
Yerden etekleyerek velinimet sanmak mı?
Kudretle davranmayıp hileyle tırmanmak mı?
İstemem eksik olsun! Herkes gibi, koşarak,
Yabanın zenginine methiyeler mi yazmak
Yoksa nâzırın yüzü gülecek diye bir an
Karşısında takla mı atmak lâzım her
... Ama öyle sanıyorum ki bunun nasıl bir şey olduğunu, seninle ne kadar dolu olduğumu sen kâfi derecede anlamazsın. Hasretim olsun, arzularım olsun hem günden güne artıyor hem de günden güne bedbinleşiyorum. Yaz geçiyor sen gelmiyorsun. Belki bir gün geleceksin ama o kadar geç gelmiş olacaksın ki seni gördüm mü görmedim mi, doğru dürüst
İşte, der, insanoğlunun geçmiş hayatı bu.
Ve başlar bize maval okumaya.
Ninniler uydurup uyutur bizi
dedelerimizin derin boşluklar içinde, uzun,
zifiri karanlık hayatından.
Gösterir bize evvel zamanı,
tek doğru, en güzel örnek, der.
Bakarsın gelecek günlerin farkı yok geçen geceden.
Senin tarih dediğin işte budur,
alnında altı bin yıllık