Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
592 syf.
·
Puan vermedi
·
16 günde okudu
Ben kitabı beğendim, sürükleyici ve akışkan bir dili var. Hızlı bir şekilde de bitirdim. Kitabın konusu da farklı ve bence hayatta olabilecek şeylerden bahsediyor. Duyguları o kadar ince ayrıntılarına kadar anlatıyor ki, siz de özellikle ana karakterle birlikte onun duygularını hissedebiliyorsunuz. Aşk, tutku, takıntı, iç hesaplaşmaları,
Masumiyet Müzesi
Masumiyet MüzesiOrhan Pamuk · İletişim Yayınları · 200841bin okunma
211 syf.
·
Puan vermedi
·
12 saatte okudu
Her Mustafa Kutlu okuduğumda aynı hisse kapılırım. Yüzeysel bir hikayenin altında esen derin, tuhaf manevi hava bu kitabı okurken de kendini hissettirdi. Yolculuğu bitmeyen mavi kuş, içerisinde birbirinden farklı hayatlar. Ön koltukta bir katil otururken arka koltuğunda ölüm döşeğinde bir kadın...İki jandarmanın olduğu arabada defineci iki adam... El yapımı limonatayı beğenmeyen hanımefendinin arkasında ayakta giden üç koyun... Hayat da böyle değil midir? Devam eden bir yolculukta tüm zıtlıklar beraber, tüm tezatlar yan yana... Ve sonunda bir "Kestik! " sahne kesilir. Oyuncular kendi köşelerine dağılır. Hayat da böyledir tam olarak, "Kestik." herkes kendi köşesinde. Olur ya bu oyunun sonunda bizler de bir kurşunla vurulabiliriz, oyunu oynamaya kendimizi bu kadar kaptırıp gelecek kurşunlardan kendimizi sakınmayı arka plana atmayalım bu aldatıcı dünyada.
Mavi Kuş
Mavi KuşMustafa Kutlu · Dergâh Yayınları · 201112bin okunma
Reklam
Bazen düşünüyorum da hayatım boyunca söylemeyip de vazgeçtiğim şeyleri söyleseydim ne değişirdi acaba? Hayatın akışında ne kadar farklılıklarla karşılaşırdım?
Sayfa 62 - Doğan KitapKitabı okuyor
Beter ...
Adamla karşılaşmamızın ardından güç bela eve vardım. Hayatın benim için şekil değiştirmeye başladığını hissediyordum. Bugüne kadar alışılagelen ne varsa değişiyordu. Dünya değişiyordu, varlık başka bir hal alıyordu. Metafizik bir gerçeklik, bütün görselliği yok ediyordu. Aynalar bugüne kadar söylediklerinin aksini söylemeye başlamışlardı. Sanki kör olası bir şüphe, asırlardır saklı kaldığı bir mağaradan çıkmış ve yeryüzündeki tüm mutlak değerlere musallat olmuştu. Yaşamımda yeni olan her şeyden ürküyordum aslında. Yeni bir kelimeye, yeni bir sevgiliye, yeni bir eve, yeni bir parfüme, yeni bir saate, beğeniye, dosta, komşuya, çay fincanına bile tahammülüm yoktu. Çünkü hayat o kadar suratını asıyordu ki, karşımda yeni olan her şey bir öncekinden daha kötü olacak gibiydi.
aramak sırrı çelik gövdeli kuş ne güzel ah yaşama sevincim sen ruhumun aynası cinnet teri sen seni duymak seni sevmek bu oluş bu hayat emrine nazır bu yokuş makinem sende emir hem devir sen bulunan leyla yolum sende, ve sen aramak sırrı çelik gövdeli kuş.
Tuhaf bir biçimde yeniliyor kendini hayat. İnsan sevecek biriler, bir şeyleri her zaman buluyor. Geçmez dediğin geçiyor, bitmez sandığım bitiyor ve yeniden başlıyor her şey lafı uzatmayacağım. Ne demiş şair... Kuş ölür, sen uçuşu hatırla. Her şey biter... Sen iyi anları hatırla.
Reklam
Farkediyorum ki insanın kurguladığı hayat hep yarım kalıyor. Yerli yerine oturmayan, iğreti duran çok şey var. Anlıyorum ki hayat hep beklenmedik şeylerdir. Kural böyle...
Bir insanın yalnızlığı üzerine söylenecek o kadar söz vardır ki! O kadar büyüktür ki yalnızlık. O kadar kalabalıktır ki. Dünyayı dolduran canlılardan uzak bir hayat yaşamak ya da binlerce bedenin arasında olup hiçbirini dinlemeden ilerlemek. Hepsi de yalnızlığın türleridir. Hapishanelerdeki tek kişilik hücreler bazılarını delirtip kendi isimlerini bile unuttururken bazılarını da Tanrı’ya dönüştürür. Ama ne olursa olsun önemli olan tek şey pişmanlıktan arınmaktır. Kendini yalnızlık okyanusuna can simidi olmadan, boğulmak üzere bırakmış bir insan, içindeki dibe sürüklenirken devirdiği her metrede sonsuz huzuru hissetmeye başlamışken, eğer tek bir salise pişmanlık duyarsa yalnızlığından, tek bir salise tereddüt ederse tercihinden, işte o an kişinin felaketi başlar. Panik acıyı getirir. Bir kuş gibi suyun içinde süzülen vücudu çirkinleşir, gerilir, kıvrılır, kontrolsüzce kasılır. Ve tercih ettiği yalnızlığın içinde kaybolmaktan korkan insanın en büyük acısı olan deliliğin başladığı noktadır. Daracık, nefesin bile zor alındığı, yerin metrelerce altındaki bir dehlizde, tonlarca havayı hatırlayıp nefes almamaya ve kalp krizi getirecek kadar büyük bir panik yaşamaya benzer. İçine adım atıldığında girdaba ayak uydurulur. Kendisine çeken dev hortumla uyumlu şekilde dönmek, yapılması gereken tek doğru harekettir. Kurumuş bir yaprağın lodosa boyun eğmesi gibi, insanda yalnızlığına boyun eğilmedir. Yalnızlığın çelikleşmiş iskeletine karşı çıkmaktansa onda keşfedilmeyi bekleyen binlerce bilinmeyeni aramaya çalışmalıdır. Yalnızlık insanın içindeki gizli mabettir..
Acının bağıra çağıra ortalığa tehditler savurduğu sokaklardaki evlerde yaşayan herkes susmuştur. Üzerine hayat ürkekliği sinmiş insanlar, bu susuşlarından tanınabilir. Ağız dolusu kelimeleri yutkunup, yapacak başka bir şeyleri kalmadığında, sessizliğin koynuna uzanıp gürültülü bir posta treninin kendilerine bir umut bırakmasını beklerler. Ne olduğu, nereden geldiği çok önemli değil. Sadece umudu hatırlatacak bir şey... Bir göz kırpması uzunluğunda bile olsa, umut.
Tatlı bir rüzgar esintisinde; kuş seslerini ve doğayı dinleyeceğimiz bir müzik keşfetmek üzereyken ve tam ritmi yakalamışken, kendisini henüz ve hala göremediğim bir kuş,tüm o müziğe karşı şarkısını söylemekte. Sanki. Asıl kuş benim, asıl ritm benim ve asıl doğa tüm bu şehirleşmeye rağmen bak burada der gibi. İnanabilmek mi? Yoksa nefesini tutup gözlerini kapatıp, kapılıp gitmek mi o ritme? Biraz daha sakinleştiren bu ses de uyumak mı istersin ya da daha fazlasını yaşamak mı? Tam o an da kanatlarının var olduğunu anlıyorsun. Tutmak isteyip kokusu içime çekmek, fakat uçacak. Korkmak mı? Hayır korkak değilim insanlar kötü. Ama der gibiydim, bekle der gibiydim, lakin sesim soluğum kesilmişti. Ve birazdan kanatlarını çırpıp uzaklaştı, yarım kalmış tüm şarkıları şiirleri de ve kalp ritmini kanatlanıp götürdü. Ve ben bi daha nefesimi tutamadım. Şarkı susmuştu, rüzgar dinmişti ve o ben kuş olmuştum onun kalbine konmuştum... Sanırım söyleyeceklerim bu kadardı...
Reklam
Dünya üzerime yıkılıyordu ve yıkıntıların arasında kimsenin sesimi duyamayacağını düşünüp, kaderimi sessizce bekliyordum.
Sayfa 52 - Doğan KitapKitabı okuyor
Bir taşı on bin kez havaya atsan uçmayı öğretemezsin. Enerjinizi doğru işlere harcayın. Doğru insana vakit ayırın, taştan kuş, kuştan taş olmaz…
""Velhasıl dünyada bir cennet inşa edersen, ölümle cennete yatay geçiş yaparsın. Asıl hayat cennettedir. Demek ki dünyada mümkün olduğunca yaşatmaya bakmak gerek. Fidan dik, kuş besle, evlat büyüt, umut ve sevinç aşıla... İnsanlar senin yanındayken ken- dilerini cennetteki gibi kınanmayan, yadırganmayan, dışlanmayan aksine ödüllendirilen, yüceltilen, hoşnut edilen, ikramda bulunulan konumunda, özgür hissederlerse sen, bulunduğun yeri cennete benzetmişsin demektir. Cennetin inşaatında bir mühendis, mimar, usta, kalfa ya da işçi olarak çalışıyorsun demektir."
Yaşam artık beni önüne katmış sürüklerken yapabileceğim fazla bir şey yoktu.
Sayfa 25 - Doğan KitapKitabı okuyor
Anlıyorum ki hayat hep beklenmedik şeylerdir.
Sayfa 20 - Doğan KitapKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.