Bir sûfîye "Allah nerededir?" diye sordular. O da "Allah seni nefsinden kurtarsın, gözünün önünde duran için 'nerededir' diye sorulur mu?!" diye karşılık verdi.
Sehl b. Abdullah’a: “Günde bir öğün yemek yiyene ne dersiniz? denildi. “Bu sıddik olanların yeme tarzıdır.” dedi. Peki iki öğün yiyenlere ne dersiniz? denildi. “Bu mü’min olanların yeme tarzıdır.” dedi. O halde günde üç öğün yiyenler hakkında fikriniz nedir? denildi. “Bari ailene söyle de sana ahırda bir yemlik yapsınlar.” diye cevap verdi.
Üstad Ebu Ali Dekkâk (r.a)'nın şöyle dediğini duydum: "İstikamet merdivenin üç basamağı vardır. Evvelki takvim, sonraki ikâmet ve daha sonraki istikâmettir. Nefisleri te'dip (ve derbiyye) etmeye takvim, kalpleri temizlemeye ikâme, sırları yaklaştırmaya (rûhu Allah'a yükseltmeye) istikâmet denir."
Ali b. Bekkâr, “Allah Teala her şey için iki kapı yapmıştır. Dil için ise dört kapı yapmıştır. Dudaklar kapının iki kanadıdır. Dişler kapının iki kanadıdır.” demiştir.
Ömer b. Abdülaziz, yazdığı mektup hoşuna gidecek kadar güzel olursa onu yırtar, başka mektup yazardı. (Güzel söz kibir vesilesi olur diye endişe ederdi.)
Yalandan verdiği gıybetten korunmak için susan kul ile, kuvvetli bir şekilde ilahi heybetin tesiri altında bulunduğu için susan bir kul arasında ne kadar büyük bir fark vardır! Bu manada olmak üzere sufiler şu şiir okurlar:
“Yardan ayrı bulunduğum zaman hep ona anlatmak istediğim sözleri düşünür dururum, anlatacağım sözlerin düzgün ve mantıki olması için çalışırım. Fakat sevgilime kavuşunca (onun heybetinden) söylemek istediklerimi unutur hiç olmayacak şeyler söylerim.“