Ana karakterimiz Jakov Petroviç Goladkin üst düzey kuşkuculuk ve dış hayata ördüğü duvardan dolayı hayatında ağır bir yalnızlıktan çekmesiyle başlayan kişilik bölünmesin dönemini anlatan kişilik bölünmesindeki kişiliğin silikleşmeye başlamasını ve aslında olmak için can attığı yada hayatındaki boşluğu doldurma gereksimi gidermeye çalıştığı kişiyi yaratma isteği kafasındaki yaşamın oluşturmaya uğraşması. Karakterdeki kuşkucu kişiliğinden dolayı hayatını kar topu etkisi gibi giderek olumsuz yöne doğru yönelmesi ve sonunda tahmin ettiği yere gitmesi sağlamıştır.
Bu kitaptaki karakter Anton Çehov 'un Seçme Hikayeler kitabındaki iftira öyküsünü anımsattı.
ÖtekiFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201921,9bin okunma
Düşes, “Ya sanata ne diyorsun?” diye sordu.
“Bir illettir.”
“Aşk?”
“Yanılsama.”
“Din?”
“İnancın yerini tutan günün modası.”
"Sen kuşkucusun.”
“Hiç de değil. Kuşkuculuk imanın başlangıcıdır.”
“Ya nesin sen öyleyse?”
“Tanımlamak kısıtlamaktır.”
“Bir ipucu ver bana.”
“İp dediğin kopar. Labirentte kaybolabilirsin.”
Kişisel Kuşkuculuk Yaklaşımı, Darwin'in de işaret ettiği gibi, son derece zayıf bir yaklaşım. Bazı durumlarda basit bir temele dayanıyor: görmezden gelme. Örneğin, Piskopos'un anlamakta güçlük çektiği gerçeklerden biri, kutup ayılarının neden beyaz olduğu:
Kamuflaja gelince bu konunun yeni-Darwinci yaklaşımla anlaşılması her zaman kolay değil. Kutup ayıları kuzey kutbunda başat hayvan grubuysa, beyaz renkli bir kamuflaj biçimi geliştirmelerine de gerek yoktur.
Bu sözleri şöyle okumak gerekir:
Ben çalışma odamda oturmuş kafa patlatan, kuzey kutbuna hiç gitmemiş olan, hayvanat bahçesi dışında kutup ayısı görmemiş olan, klasik edebiyat ve tanrıbilim konularında eğitim görmüş olan ben, şu ana kadar kutup ayılarının beyaz olmakla ellerine ne geçeceğini anlayabilmiş değilim.
Bu kitapta Türkiye’nin cumhuriyet dönemi anayasaları inceleniyor ve karşılaştırılıyor. Meşrutiyet dönemi Osmanlı anayasalarına hiç değinilmemesinin iki nedeni var: Birincisi yer sınırlaması ve konuyu daraltma gereği. İkincisi ve belki de daha önemlisi, Cumhuriyet anayasalarının kendi içinde bir bütünlük taşıması ve anlaşılmak için meşrutiyet
(...)
"Korkman için hiç neden yok. Yurttaşlarımız tanımlardan hiçbir şey çıkartamazlar."
"Pratiklerdir de ondan."
"Pratikten çok kurnazdırlar. Hesap defterlerini tutarken budalalığı servetle dengelerler, kötü huylarını da ikiyüzlülükle."
"Gene de büyük işler başarmışız."
"Büyük işler bize zorla yamandı, Gladys."
"Yüklerini taşıdık ama."
"Yalnızca Borsa'da."
Düşes başını sarsarak, "Benim ırkımıza inancım var," dedi.
"Ancak yırtıkların ayakta kalabildiğinin resmidir, bizim ırk."
"Gelişme göstermiştir."
"Çürüyüş daha çok ilgilendirir beni."
Düşes, "Ya sanata ne diyorsun?" diye sordu.
"Bir illettir."
"Aşk?"
"Yanılsama."
"Din?"
"İnancın yerini tutan günün modası."
"Sen Kuşkucu'sun."
"Hiç de değil. Kuşkuculuk imanın başlangıcıdır."
"Ya nesin sen öyleyse?"
"Tanımlamak kısıtlamaktır."
"Bir ipucu ver bana."
"İp dediğin kopar. Labirentte kaybolabilirsin."
bir pyrrhon'un* yanında kendimi bir aziz paulus'un yanında olduğundan daha güvenlikte hissederim; nüktedan bir bilgeliğin, zincirinden boşanmış bir azizlikten daha yumuşak olması nedeniyle...
*kuşkuculuk okulunun m.ö. 365-275 yıllarında yaşamış olan kurucusu.
Psikolojik yeteneklerimizin gelişmesi yolundaki en önemli engelin önyargılarımız olduğu. Kuşkuculuk, maddecilik, kayıtsızlık aklımıza zarar veren, gücünü kullanmasını önleyen gerçek birer kirlilik gibi görülmeli bence. Gücünden emin olmayan bir sporcu, yarışa yenik başlar. Bilincimiz kesinlikle aynı biçimde işler. Kuşkucu biri kendi zihinsel yeteneklerine erişemez.
Gerçek din, kendi adına sürdürülen çarpıklık ve saçmalıkların farkında; hem de herkesten daha fazla. Sağlıklı dozda kuşkuculuk her zaman dinin kendi yararınadır...
sana gene yazıyorum çünkü yalnızım ve çünkü kafamın içinde seninle konuşurken senin bunu bilmiyor, ya da bana karşılık veremiyor olmana katlanamıyorum.
kısa süreli ayrılıklar iyi oluyor, çünkü hep bir arada olununca her şey hiç ayırt edilemeyecek kadar birbirine benzemeye başlıyor. yan yana durduklarında kuleler bile cüceleşirken, alelade ve ufak
"Düşeş, "Ya sanata ne diyorsun?" diye sordu.
"Bir illettir."
"Aşk?"
"Yanılsama."
"Din?"
"İnancın yerini tutan günün modası."
"Sen kuşkucusun."
"Hiç de değil. Kuşkuculuk imanın başlangıcıdır."
"Ya sen nesin öyleyse?"
"Tanımlamak, kısıtlamaktır."