Her yaşamın rengi var derler..
MAVİYDi GÖZLERİ YAŞAMANIN... (Mavi Bir Hikaye) Bizim evimiz son duraktaydı. Onun saçları kısa benim saçlarım upuzun... Parmakları uzundu, yerli yerinde aruzla yazılmış kusursuz bir şiir gibi. Olması gerektiği gibi, bir masal prensesinin parmakları gibi. Gerçek hayatta prensesler çirkin; masallarda güzeldi. Masallardaki prensesler kadar
Ölümü kendimden bu kadar uzakta tuttuğum bir dönem daha olmadı hayatımda, neden şimdi karşıma çıkıyor? Bütün fırtınalardan, savrulmalardan sonra, tam hayatım düzene girmişken kim seslendi ona?
CAN YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
Yaşama Uğraşı
Şehirden, bürokrasiden, geçim kaygısından bir süre sonra boğuluyor insan. Emekli olduktan sonra bütün kuşaktan torunlarımı alıp köyüme gideceğim. İyi bir kütüphanenin yanında, kitapların ve çocukların arasında, betondan uzakta ekolojik bir yaşam. Tavuk, kedi, koyun, keçi, kuşlar. Tam hayalimdeki gibi.
Bir gün, tanrı, canından bir lokma koparıp bana uzattı. Toktum; geri çevirdim. Can tanrının avucunda, onun gözleri benim yüzümde, yalvarmaklı. İsteksizce, ancak, kayra olsun diye cana uzandım. Ağzımın içinde duydum, yutağımda, midemde. Sonra, tanrı, bir telaş içinde "şimdi o orada sen de burada duracaksınız çünkü zeki kuşlar uçmazlar" dedi.
OMZU KALIN HÜSEYİN Ağrı Patnos Depremi olduğunda yerle bir olan cezaevinden firar etme imkanı varken bir tek Omzu Kalın Hüseyin kaçmamıştı. Kayıtlara göre cezaevinde 52 mahkûm vardı. Bunlardan 40'ı depremi fırsat bilip kaçmış, 5'i enkazın altından ölü çıkarılmış, diğer 7'si ise enkaz altında kurtarılmayı bekliyordu. Kurtarmaya canla başla
Öyle bir çığlıkla attı ki kendini Âdem uykusundan, gerçekte çığlık atıp atmadığını bile bilmedi. Ama iki uyku arasında rüyasının bölündüğü gün gibi gerçekti. Ve başına bir şey gelmiş gibiydi. O zamansızlık zamanında, cennet ırmağının kıyısında Âdem onunla göz göze geldi. Kuşları, tüyleri ürkütmekten korkarcasına elini uzattı yavaşça. Parmaklarının ucundan dökülen yaseminleri gösterdi. İçine dolan ses ve ışığa, sevince sarmaşığa, usulca, sen kimsin, dedi. Bildiğini bir kez daha bilmek, kelimesini bir de ondan duymak istedi. Ben kadınım, dedi Havva, ama bu benim sıfatım. Adımı henüz bilmiyorum. Sonra döndü Âdem’e, aklına bir şey gelmişti. Sesi, bengisular gibiydi. Bana, dedi, bir isim ver, varlığım olsun. Durdu, aklından yeni bir şey geçti. Bana, dedi, sen isim ver, varlığım senin olsun. Bana öyle bir isim ver ki senin adının yanında dursun. Seni anan beni de ansın. Seni hatırlayan beni hatırlamadan olmasın. Bir “ile” koy aramıza bizi birbirimize bağlasın... … Nazan Bekiroğlu
Reklam
352 öğeden 51 ile 60 arasındakiler gösteriliyor.