Sevişmenin yaratıcı şehvetiyle ürpermek; doygunluğun ardından gelen o engin huzur ve uykulu sevecenliğiyle sarhoş olmak!
Söyler misiniz kuzum, bunları karısından ya da kocasından başka birisinde bulduğu için bir insanı nasıl suçlarsınız?
Çabucak tiryakisi olduğumuz, Sisyphos gibi ite kaka bir tepeye çıkarmaya çalıştığımız hayat, benim için art arda sıralanan reddedilişlerden ibaret oysa...
“Seçecek olursan geçmişi seç. Çünkü geleceğin en parlak olanının bile sonu ölümdür. Hayat hayırsız bir sevgili gibi, onu en çok istediğin anda terk eder insanı...”
...hayatın bir amacının, hatta konusunun olmadığını, sadece sonu olduğunu kavrıyordum. Büyük, sonsuz bir hüzün; insanın katlanmak zorunda olduğu yazgısal bir saçmalık.
“Hayatının çatısını çatamamış, hiç bir şeyi olmayan birisiyim. Duydun mu, hiç bir şeyim yok.”
“Vicdanın olacak ya! İnsanoğlunun bundan daha değerli nesi olabilir?”
Akıl direnmiyor, sıkışınca mantığa sığınıp vazgeçiyordu. Direnen başka bir şey bulmak gerekiyordu; inatçı, acıya ve cefaya dayanabilen bir şey. Aklın öncü olamayacağını öğrenmiştim; çünkü öfkesi kısa solukluydu.