KİTAP İNCELEMESİ (12)
Kitabın Adı : Türkiye’de Çağdaşlaşma
Orijinal Adı :Türkçe yayın
Alt Başlık : Yok
Yazarı : Niyazi Berkes
Çevirenler : Türkçe
Yayınevi : YKY Yapı Kredi Yayınları
Yayıncı : ykykultur.com.tr
Sayfa Sayısı : 584
Kategori : Tarih / Sosyoloji
Baskı : 23.baskı
Editörlüğünü Umberto Eco'nun yaptığı, birbirinden iyi yazarların hem düşünceleri hem de belgeler ile katkı sağladıkları ansiklopedi niteliğinde bir kitap okudum..
Hakkını verip vermediğimi bilmiyorum şimdilik, ilerleyen dönemde belgesellerle ve araştırmalarla destekleyince göreceğim sonucu.
Belirli bir konu olmadığından, incelemede de tek bir
Kitabın yazarı leo huberman kitabı yazmaktaki amacını tarihi ekonomi teorisiyle ve ekonomi teorisini tarihle açıklamak olarak ifade ediyor. Tarihsel bağlamından koparıldığında ekonomi teorileri özellikle konuya aşinalığı olmayan insanlar için oldukça karmaşık ve anlaşılması güçtür. Başka bir açıdan bakıldığında ise tarih toplumların ekonomik süreçlerinden bağımsız incelemeye çalışıldığında çoğunlukla okuyana pek bir şey ifade etmeyen iktidar mücadeleleri, taht değişimleri ve savaşlardan ibarettir. Elbette bu savaş ve taht değişimlerinin o toplum hakkında bize söylediği birşeyler var yok değil. Ama bu sıkıcı tarih anlatımı altında toplumu esas oluşturan köylüler, nalburlar, devrimler kralların görkemli taçları altında görmezden gelinir, toplumsal olayların anlaşılması sekteye uğrar. Şarlkenin mi yoksa İ. François in mi kutsal roma imparatoru olacağını Şarlkene verdiği ödünç paralarla belirleyen alman bankeri jakob fugger klasik tarih anlatımında neredeyse pek geçmez ama iktidarı belirleyen, devrimleri yönlendiren neredeyse her zaman fuggerler ve onların çıkarlarıdır aslında. Kitap özellikle feodal Toplumdan kapitalist topluma geçiş sürecini çok güzel anlatmış. Güçlü merkezi yönetimlerin nasıl doğduğu, lonca sistemi, ardından yıkılışı, merkantilizm, fizyokratlar, sanayi devrimi hepsi tarih ve ekonomiye en ufak ilgi duymayan okuyucu için bile asla sıkıcı olmayan akıcı bir dille ele alınmış . kitaba yapılabilecek tek eleştiri sosyalizme aşırı romantik yaklaşması olabilir. Fakat bunu da kitabın rusya'daki Bolşevik ihtimalinin oldukça erken bir döneminde yazılmış olmasına bağlayabiliriz.herkese iyi okumalar
GİRİŞ
İnternet devletlerin ve şirketlerin hayatından daha öteye giderek bireylerin dünyasını şekillendirme etkisini sürdürmektedir. Toplumsal hayatın bütün kurumları da pozitif ve negatif bir değerlendirme ile bu etkinin altında hızlı değişim yaşadığı ve Friedman’ın “Küreselleşme 3.0” (2010:20) olarak adlandırdığı bu sürecin hangi boyutlarda
Kitabı okurken şunları düşünmeden edememiştim. Yahudiler Dünya tarihinde neden hep istenmeyen ırk oldular ? Kenan topraklarını düşünün Nebukadnezar neden onları sürdü ? Peki ya neden Mısırdan atıldılar ? Daha yakın tarihe gelelim Kutsal Roma İmparatorluğu savaşlarla bitip tükenmiş olan hazineyi Yahudi halktan daha fazla vergi alarak hatta daha ileriye giderek tüccarların mallarına el koyarak doldurmaya çalışırdı. Yahudileri sahiplenen ve Almanyayı soykırım ile suçlayan Fransızlar ve İngilizler tarihlerinde defalarca kez en ağırını yaşatmışlardır. Yurtsuz John ve Fransa kralı Philippe augustus savaştan öyle yorgun bir ekonomi ile çıkmışlardı ki. Bunun bedelini hiç taraf tutmayan kendi topraklarında yaşayan Yahudilere yıktılar. 1210'da İngiltere, 1182'de Fransa'da Yahudiler sınır dışı edilmiş mallarına, hazinelerine el koyulmuş ve hapislere atılmıştır.
Tarih böyle olaylar ile doludur. Nazi Almanya'sı barış dolu bir yer değildi evet doğru bunu kabul edebiliriz. Ama diğer devletlerin savaştan sonra masum rolü yapmaları kabul edilemez. Bu soykırım cinayetini bütün Avrupa hatta bütün Dünya işledi. Bunun farkına varanlar için kitap çok daha yalın olacaktır.
Her yerde aynı piramit yapısı, yarı kutsal bir öndere tapınma, sürekli savaşa dayanan ve sürekli savaşa hizmet eden bir ekonomi söz konusudur. Dolayısıyla, üç süper-devlet birbirinin topraklarını fethedemeyeceği gibi, bundan bir yarar da sağlayamaz. Tam tersine, birbirleriyle çatışmayı sürdürdükleri sürece, birbirine yaslanmış üç ekin demeti gibi birbirlerini ayakta tutarlar. Ve her zamanki gibi, üç devletin egemen kesimleri, ne yaptığının hem farkındadır hem de farkında değildir. Yaşamlarını dünyayı fethetmeye adamışlardır, ama aynı zamanda bilirler ki, savaşın sonsuza dek ve zafere ulaşmadan sürüp gitmesi gerekmektedir.
Freud totemlere baglı olarak yaşayan ilkel toplumların ,totemler arasında bir çok ilişkiyi düzenleyen katı kuralların yaşandığını ve bir anlamda ailenin de ilksel kökenlerini açıklarken Engels de ailenin oluşumunu incelerken ilkel kabilelerdeki aile öncesi akrabalık ilişkilerininin evrimini inceliyor. Neden okunmalı Ilkel komün sisteminin modern çağlara yaşadığı değişimleri gösterdiği için önemli bir kaynaktır.Ayrıca sosyalist feminizme önemli ölçüde ışık tutmuştur.
Bana göre bu kitabın ardından kutsal aile Engels -Marx ve de Kadın ve Aile ile devam edilebilir.
Engels bu kitabında, aile yapısının, toplumun içinden geçtiği ekonomi koşullar ve gelişmelere bağlı olarak geçirdiği değişimleri ele alarak, farklı tarihsel toplum ve dönemlerdeki örneklemelerle bunu somut bir zemine oturtma başarısını gösterir. Bu varılan sonuçlar ile, emeğin verimliliğindeki artışın işbölümü ve barış dönemlerine, bunun karşısında sömürü ve özel mülkiyet dönemlerinde bunun tersinin neden ve nasıl olduğu ile sınıfların oluşumunu, aile öznelinden başlayarak toplumsal genellemeye yayarak, başarılı bir şekilde açıklar.
Engels'in “fuhuş, kadınlardan da çok, asıl erkekler için ahlak bozucudur. Fuhuş, kadınlar içinde yalnızca kendini buna kaptıran mutsuzları alçaltır ve bunların sayısı, genellikle sanıldığından çok daha küçüktür. Buna karşılık, fuhuş, bütün erkek dünyasının niteliğini değerden düşürmekte, alçaltmaktadır” (s. 88-9), ve “kadının tekeşliliği hiçbir zaman erkeğin açık ya da saklı çokeşliliğine engel olmamıştır” (s. 89)
Sıradan bir Okyanusya yurttaşının, savaş tutsakları dışında, bir Avrasya ya da Doğuasya yurttaşını görme olanağı bile olmadığı gibi, yabancı dil öğrenmesi de yasaktır. Yabancılarla bağlantı kurmasına izin verilirse, onların da kendisi gibi birer beniâdem olduklarını ve kendisine anlatılanların çoğunun yalan olduğunu anlayabilir. İçinde yaşadığı kapalı dünyanın duvarları yıkılabilir ve maneviyatının bağlı olduğu korku,nefret ve üstünlük duygusu yerle bir olabilir.
(...)
Bir Okyanusya yurttaşının öteki iki felsefenin ilkelerini öğrenmesine izin verilmez, tam tersine o ilkeleri ahlak ve sağduyuya yöneltilmiş barbarca saldırılar olarak lanetlemesi istenir. Aslında bu üç felsefenin birbirinden pek farkı olmadığı gibi, destekledikleri toplum düzenleri arasında da hiçbir fark yoktur. Her yerde aynı piramit yapısı, yarı kutsal bir öndere tapınma, sürekli savaşa dayanan ve sürekli savaşa hizmet eden bir ekonomi söz konusudur.
Aslında Tarih, geçmişte yaşanmış efsaneler ve hikayeler manzumesidir.
Bin iki yüz lerde İbn-i Haldun bunu metodolojik hale getirmiş
ve dünyanın kabulü ile *tarih biliminin kurucusu*