Genellikle denir ki Hıristiyanlık bir sevgi diniyse, İslam da sosyal adalet dinidir. Hıristiyanlık inancında komşuyu sev mek gerçek din sınavı olarak algılanır; Kur'an'daki dini ruh daha az tutkuludur ama kesinlikle daha uygulanabilirdir: "İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, Allah 'a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah 'a karşı gelmekten sakınan/arın ta kendileridir. "
Müslüman toplum, eşitlikçi prensiplere dayanmak zorundaydı; herkesten aynı görevler bekleniyordu ve elitler ya da bir rahipler hiyerarşisi yoktu. Zenginlerle yoksullar arasındaki uçurumun kapanmasını sağlamak için zekat tavsiye ediliyor, bir köleyi azat etmek erdemli bir hareket olarak görülüyordu. Prensipte toplumdaki herkese aynı şekilde davranılma lıydı; eğer sevgi var olamıyor ya da teşvik edilemiyorsa, ada let ve eşitlik yasa olmalıydı. Kur'an ve daha sonraki İslami Kutsal Kanunları (şeriat) Müslümanların derin bir eşitlikçi ruh geliştirmesine yardımcı olmuş gibi görünmektedir.