Bazı kitaplar var, en önce isimlerine vuruluyorum. Tarzı, yazarı, konusu hiç önemli olmuyor. Ne zaman karşıma çıksa cezbediyor ismiyle beni. Puslu Kıtalar Atlası da tıpkı böyle bir kitaptı. Yıllarca okunacaklar listesinde durdu ve en sonunda kütüphanede yerini aldı, bir süre de orada doğru zamanını bekledi. Bir sene önce okumaya başlayıp bir türlü içine giremediğim bir kitap oldu ve üzdü bu durum beni. İsmine aşık olduğum bir kitabı okuyamıyor olmak hiç hoş değildi. Bir sene sonra tekrar şans verdim ve evet doğru zaman şimdiymiş. İlk sayfalardan itibaren içine girdim hikayenin, sayfalarda o sokaklarda geziyormuş gibi dolaştım, bir filmi izliyor gibiydim adeta. Müthiş bir keyif aldım kitaptan, yazarın kaleminden. Belki ağır gelebilir dili ama mutlaka şans vermelisiniz bu güzel esere.