ANNELER ÜZERİNE
Çocuğunun özgür bir insan olmasını arzulayan,bunu öğütleyen, Ve bunun asla gerçekleşmemesi için de Elinden gelen her şeyi yapan kişidir... Ama ne olursa olsun,yorulduğun zaman başını yaslayacağın en kuytu ve sıcak döşek onun kucağı değil midir?
Olacak mı?
Günlerimiz olacak Daha nice yıllarda. Hep beraber seninle, En güzel bir baharda, Bir uzun yazda. Günlerimiz ... kah Ada' da kah Boğaz' da. Kuytu bir yolda -bütün böğürtlen,kocayemiş­ Dudaklarımız birleşivermiş ... Akşam, Köprü üstü kalabalık, Başın, omuzumda artık. Ufukta hilal, gökte yıldızlar. Günlerimiz olacak, Mesut, bahtiyar.
Reklam
Hala Servilerde Ağlıyorlar mı?
Bir inilti duydum serviliklerde Dedim: Burada ağlayan var mı ? Yoksa tek başına bu kuytu yerde, Eski bir sevgiyi anan rüzgâr mı? Gözlere inerken siyah örtüler , Umardım ki artık ölenler güler, Yoksa hayatında sevmiş ölüler , Hâlâ servilerde ağlıyorlar mı ? [1334] / 1918 Sonbahar, Ada / Yeni mecmua , 3.10.1918/ İnci , 1.9. 1919]
Sayfa 65 - Sağlığında yayımladığı eski biçimli şiirleriKitabı okudu
Sırr-ı MİM
. . . م . . .‎ Yolcusunu beklerken sağ işaret parmağı ile havaya “mim” harfini çiziyor. Önce, bir ada gibi, kuytu gibi, ıssızlığını işaretler gibi, bir yıldız gibi, sır gibi, sevdasının gözünü çiziyor. Mim, bir gözdür. . . . Sevgilinin ağlayan gözü. Sonra bu gözün kenarından aşağılara sızan bir damla yaş gibi, mim’in ince elini çekiyor...
Öğle güneşi altında bakkaldan yada iskeleden kan ter içinde eve dönerken bu yola girer girmez, kuytu yeşil ormanların gölgeli serinliğiyle ferahlardık.
Fotoğraf çekiminden iki gün sonra, adadaki ilk küçük şokumuzu yaşadığımızı anlatmalıyım. Hani daha önce sözünü ettiğim ağaçlık yolumuzu hatırlıyor musunuz? İki yanına ulu ağaçların sıralandığı ve bu ağaçların yukarıda birbirine girerek doğal bir gölgelik oluşturduğu, yeşil bir tünele benzeyen serin yolumuz... Öğle güneşi altında bakkaldan ya da iskeleden kan ter içinde eve dönerken bu yola girer girmez, kuytu yeşil ormanların gölgeli serinliğiyle ferahlardık. Başımızın üzerindeki gölgeliköylesine sıktı ki güneşi görmüyorduk bile. Bu doğa harikası, adadaki en büyük hazinelerimizden biriydi. Bir gün o yoldaki ağaçların budanmaya başladığını görme bahtsızlığını yaşadık. Başkan’ın adamları büyük bir beceriyle ağaçları buduyor, onları birer yeşil duvar oluşturacak şekilde kesip biçiyordu. Bu çevik adamların yetenekleri ve maharetleri o düzeydeydi ki ağaçlara kolaylıkla tırmanıyor, yukarıda birleşen dalları süratle kesiyorlardı. Biz olayı duyup gelene kadar ağaçların yarısı budanmıştı bile. Yola toplanmış olan zavallı adalıların şaşkın bakışları arasında iki yanımızda muntazam duvarlar oluşmaya başlamış, o doğal, kendi haline bırakılmış ağaçlar, Versailles bahçelerindeki bahçıvanların şekil verdiği yeşil heykellere dönüşmüştü. En korkuncu da artık tepemizdeki gölgeliğin kalmamış olmasıydı. Güneş doğrudan doğruya yola vuruyordu. Tahmin edebileceğiniz gibi ilk şaşkınlık anını atlatır atlatmaz adamları durdurmaya çalışmıştık ama bizim yüzümüze bile bakmıyor ve işlerine devam ederken, “Başkan’ın emri! Onunla konuşun!” diyorlardı.
Reklam