Gökçen

Gökçen
@lPuduhepa
ϜϓſϞ | 1283🪽 Kandinsky tablolarının içinde kendi sürreal yalınlığımı arıyorum.
120 syf.
10/10 puan verdi
Ah Fournier…
Sevgili arkadaşım
Fatma Çekiç
Fatma Çekiç
sayesinde tanıdığım ve bir haftadır elimden bırakamadığım çok sevdiğim bir serüven oldu.. 8 kitaplık yolculukta baştan sona bir ömre tanıklık ettim. Kitapların içinden en etkileyici olan
Dul
Dul
olduğu için buraya incelememi bırakmak istedim. Eşini kaybeden Fournier’in kaleminin etkisi darmaduman etti beni her satırı okudukça. Bir veda daha etkileyici nasıl kaleme alınabilirdi bilmiyorum. Hem sade bir dil kullanıp hem de okuyucuyu bu kadar sarsmak kaçıklık olsa gerek! Fournier’in benim de hayatımda hep takılı kaldığım yerlere teması çok etkiledi. Ayrıca acının üzerini mizah yaparak kapatması çok dokundu bana. Yaşadığı tüm acıları mizahi bir dille anlatıp, acısıyla dalga geçiyor gibi görünüyor. Ciddiye alsa yaşayamayacak, içinden çıkamayacakmış gibi… Okurken farklı duyguları bir arada yaşatıyor yazar; bir yere gülerken sayfayı çevirip pat diye bir hüzünle karşılaşıp ardından ortamı tekrar dalgaya alıyor. Kısa satırlara yüklü hisler bırakmış. Meraklılarına
Dul
Dul
’dan başlamalarını tavsiye ederim, zaten diğer kitaplarını da okumak isteyeceksiniz.. Sevgili Fournier, muhteşem bir yolculuktun. Kitapta bahsi geçen şarkılardan biriyle bitirmek isterim; youtu.be/yikvwJYbOvQ
Dul
DulJean-Louis Fournier · Yapı Kredi Yayınları · 20134,091 okunma
Reklam
118 syf.
10/10 puan verdi
“Gökler insancıl değil!”
Bohumil Hrabal
Bohumil Hrabal
benim daha önce okumadığım bir yazardı ve tanışma kitabım oldu. Karakter Haňta’nın deyimiyle çoğu cümlesini ağzımda bir şeker varmış gibi yavaş yavaş tadını alarak tekrarladım zihnimde. Sarsıcı bir yolculuktu benim için; belki de Haňta’nın bu kadar yalnız bu kadar sevilmemiş olmasına katlanamadım. Sayfaları geçerken ne zaman bir yaşam belirtisi gösterecek, ayağa kalkıp öfkelenecek, bağıracak tutkuyla sevecek diye bekledim durdum. Haňta’nın tüm tutkusu kitaplar… Bölümlerin çoğu aynı başlıyor; otuz beş yıldır kağıt preslediğini söylüyor. Yaşamı elinden kayıp gidecekmiş de tutmaya çalışıyormuş gibi hızlı hızlı anlatıyor. Presleme işini yaparken gözüne çarpan ciltli kitapları balyalamaya kıyamayıp dev bir kütüphaneye çevirdiği odası huzuru bulduğu yer. Bununla beraber, her gün birkaç bira yuvarlamayı, okumayı kolaylaştıran harflerden sarmal düşüncelerin kafası içinde daha rahat dolanmasını sağlayan bir yancı olarak görür. Ancak ne biralar, ne bir başka şey zaman içerisinde zihnindeki tilki kuyruklarının birbirine girmesini engelleyemiyor. Geçmişine, çocukluğuna dair acı veren hatıralardan başka pek bir şey kalmadığı için şimdisine odaklanıyor ve durmadan anlatıyor. Ölüm, yaşam gibi pek çok konuda felsefi fikirleri olan biraz kasvetli bir havası var kitabın. Yaşamı ve ölümü içerisinde barındıran eserleri seviyorum, bolca okumalar!
Gürültülü Yalnızlık
Gürültülü YalnızlıkBohumil Hrabal · Notos Yayıncılık · 2021581 okunma
72 syf.
10/10 puan verdi
Film izler gibi…
Pandemi döneminde okuma düşünceme biraz geç kalmış olsam da süreç hala sonlanmadığına göre çok da geç kalmış sayılmam… Jack London, 1910’larda yazmış olsa da kitaba göre veba salgını 2013 yılında. Karakterler; hikayeyi anlatan Graser, torunları Edwin, Tavşandudak, Hu-Hu. Çevirmenin güncellenen son söz notları eşliğinde kısa sürede bitiyor novella. Kitabı okurken, insanoğlunun başka bir gezegenden bu dünyaya sanki misafir geldiği düşüncesine kapıldım. İhtiyar Graser’ın da dediği gibi; insanlar çoğalacak, savaşlarla birbirlerini yok edecekler, kanla düzen kuracaklar. Ardından doğa salgınlarla kendini yenileyecek.. İnsanlık tarihine bakıldığında benzer şeylerin olması tam anlamıyla ürkütücü. Kısa olmasına rağmen düşündürücü bir post apokaliptik. Oldukça da sağlam tespitlerle yazılmış bir kitap. Çağında büyük bir salgın vakası yaşanmamış olmasına karşın böyle bir hayal gücü ancak Jack London’un kaleminden çıkardı. Sağlam empatili, geleceği öngörebilmesiyle her sayfasından keyif aldım.
Kızıl Veba
Kızıl VebaJack London · Türkiye İş Bankası kültür Yayınları · 202033,1bin okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
104 syf.
8/10 puan verdi
“Dans etmek bir çığlığı susturmak mı?”
Açlığın, sefaletin, umutsuzluğun bir insana neler yaptırabildiğini ve bunun insanı nasıl bir psikolojiye sürüklediğini merak ediyorsanız doğru kitaptasınız. Tarihe dans vebası diye geçmiş gerçek bir olayın Jean Teule kara mizahı ile kurgulanıp bizlere ulaştığı bir eser. 1518 yılında görülen, toplumsal histeri vakalarından birinin hikayesi anlatılıyor. Strasbourg’da açlık, kıtlık, inanılmaz yamyamlık örnekleri baş göstermişken yöneticiler çare bulmak için uğraşıyor. Bu tepedekilerin çare arayışı sırasında birde etrafta dolaşan Türk akını haberleri var. Türklerin halkta oluşturduğu korku inanılmazdı gerçekten, çok yanlış izlenimlere kapıldıkları belli… Histeriye dönecek olursam; yaşanan açlık ve sefalet, kentte yiyebilecek hayvan bırakmadığı gibi ailelerin artık bebeklerini yemesine kadar işi ilerletiyor. Bebeklerini yemektense ırmağa atan Enneline ise dans histerisini başlatan kişi. Bir tür kurtuluşu yakalayan insanların çevresinde şekillenen bütün bir şehri okuyorum. Öyle ki yazar bu durumu çok iyi özetlemiş: “Hiç kuşkusuz acının içlerini kaplamasına boyun eğmemek için, bilinçaltına itilmiş yasakları alt ederek, kendinden geçişle kaçış yoluna kavuşuyorlar, düşünceleri matemin kederinden kaçıyor. Yüksek bir bunaltı düzeyi gerçeklikle bağlarını kaybetmelerine yol açıyor.” Sf.54 Alt metinde dini sınıflamaların ve yöneticilerin eleştirildiğini düşünüyorum. Fizyolojik ihtiyaçlarını gideremediğinde insanların düştüğü durumu ve böylesi bir yokluğun insani değerleri nasıl yok ettiği ise çok iyi işlenmiş.
Dansa Davet
Dansa DavetJean Teule · Sel Yayıncılık · 20204,817 okunma
105 syf.
10/10 puan verdi
“Olağanüstü bir varoluş inadı!”
Farklı ülkelerden de kitaplar okuma isteğimle aldığım, Çin edebiyatıyla tanışma eserimdi. Lianke’nin muhteşem betimlediği kuraklık yüzünden aç kalmaktan korkan köylülerin yürüyüşüyle başlıyorum. Köy ahalisinin yürüyüşüne katılmayan, bir küçük mısır filizine güvenip kalan İhtiyar ve kör köpeği Kör’ün hikayesini okuyorum. Tepede alev gibi yanan güneşten kaçanlara katılmayacak, her sabah yaptıkları gibi Baliban Tepesi’ne çıkıp İhtiyarın diktiği mısır fidesinin serpilmesi için uğraşacaklar. Gitmeye mecalleri yok, olsa da bilinmeyen yolculuk çekmiyor onları. Sonrası ise olağanüstü bir yaşam mücadelesi, yaşama inadı.. İhtiyar bazen pes edecek olup elindeki kırbacını güneşe savurup onunla kavga ediyor, bazen güneş ışınlarının ağırlığını ölçüyor. Bu doğa ve insanın savaşından öte başka bir şey; doğa ve insanın birbirini tartması… Çünkü İhtiyar kendisi için değil gelecek nesil için çabalıyor. Günlerin, ayların, yılların böyle bir uzamda ayrımı yok. Harika bir başlık seçimi. Basit gibi görünen ama alt metinleri eserin içinde gizli olan farklı bir yolculuktu..
Günler Aylar Yıllar
Günler Aylar YıllarYan Lianke · Jaguar Kitap · 20204,444 okunma
Reklam
Reklam
46 öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.