Gitmek cesaret ister ufaklık
Gittinmi tam gideceksin
Öyle beylik laflara gerek yok
Hiçbir keşke kalmamalı dilinde
Şüphe bırakmamalısın geriye
Gelmez diyecekler
Öyle bir gitti ki
Yel esti ardından demeliler
Efendim, okuduğum bu kitap hakkında bir sayfaya önemsiz bir kaç cümle yazmak istedim ama evdeki bütün kalemler ayaklanma çıkarmış. Neymiş yazılarım onları tüketiyormuş. Üstünde ismimin yazılı olduğu kalemin başının altından çıktı bütün bu işler biliyorum. Diğerleri okuma-yazma bilmez ki! Her neyse onları ikna etmek için çok uğraştım, bana bazı
Hep korkuyorlar. Kendilerini böylesine yiğit gösterme çabaları ondan. Hep ödleri kopmuş. Uçan kuştan, yürüyen böcekten, gölgeden korkuyorlar. Yiğitliğe, yürekliliğe bu kadar hayranlıkları ondan.
— Gitsem iyi olacak.
— Gitmezseniz kaybınız ne olurdu?
— Hiçbir şey. Ben hiçbir şey kaybetmem. Çünkü ben hiçbir şey kazanmam. Kazanmayanların kaybedecek şeyleri yoktur.
(Temmuz Ayı Öykü Etkinliği)
“Colombus’un Amerika’yı keşfettikten sonra bundan başkalarına söz etmiş olması ne büyük talihsizlik!” (Margot Asquit)
“Ben” dedi, ceketinin iç cebinden çıkardığı pasaportu hiddetle masaya vurarak. “Şahsıma layık görülen bu aziz vizeyi 3 yıldır şerefle taşıyorum. Benim Amerika’ ya olan sevgimi alaya
valère: Zaman istemeli; bir hastalık çıkarmalı ortaya.
élıse: Hekim çağırırlar, yalanımız çıkar meydana.
valère: Hadi canım sende! Hekimler hastalıktan ne anlar!
“Sabahlarımın açan çiçeği,günümün ışığı,gecemin aydınlığı,sen güzel değilsen güzel kim? Eğer sen değilsen güzel, ezelden beri gelen bütün güzellikler eksik kalır. Sen güzellerin en güzelisin, düşlerin biriciği…”
Onu (onu, onu)
Her günüm aynı bu mahallede her yol eder beni kordan alevlere davet
Katlanmam gerekiyodu bu çilelere ruhum yaşarken ölümle rekabet
Bak beni kaç seneden beri takip eder gölgem gibi peşimde lanet
Bilmiyorum bu yolun sonuna dek gözlerimin içini bürür mü kan hep, kan hep, kan
Aldanıp onlara yanlışlara kan
Bürüyodu gözlerimi