kendi dinini, kimliğini, çıkarlarını herkesle eşit kabul etme düşüncesi bile birçok insanı tedirgin etmeye, öfkelendirmeye yetiyor aslında. insanlar içten içe, 'ne yani, benim inancım, kimliğim herkesinkiyle eşit mi? e, o zaman benim hiçbir özelliğim, üstünlüğüm kalmıyor; herkesle inançta, kimlikte eşitlenirsem ben ne bok yiyecem, benim bu kimliklerden başka bir niteliğim yok ki! biterim lan ben!' diye düşünüyor. din sadece 'din' değil çünkü, kimlik de sadece 'kimlik' değil. her biri gücü, otoriteyi, iktidarı sembolize ediyor. her şey tam bir aldatmaca yani. barış dediğimiz şey insanların kavuşmak için çırpınıp bir türlü ulaşamadığı, hasretlik çekilen sevgili değil ki. insanlar gerçekte barışı istemediği için barış yoktur. dediğim gibi, eşitlik birçokları için ürkütücüdür, bu nedenle 'barış' kadar insanların tüylerini diken diken eden çok az kavram vardır aslında. ve maalesef böyle hissedenlerin sayısı hiç de az değil.
İşin gücün güzel olanla İstanbul
kendin güzelsin ya, sana ne gerisinden di mi?
Deniz'in kıyısına çocuklar geleceklerini kusar
sen pazarlıklı sevişmeleri muhasebesini yaparsın
İstanbul lan!
lan İstanbul
sen bu kafayla
yıkılana kadar yaşarsın!
Demokrasi monarşiden çok farklı, orası kesin. Tek başına yanılmaktansa, herkes elini taşın altına koyuyor… hemen hemen her köşede sert tartışmalar patlak veriyor. Bütün Yurttaşlar önce birine, sonra ötekine, derken herkese bağırıp çağırıyor. Öfkeden kıpkırmızı kesilmiş yüzlere, birbirinin yakasına yapışmış, yumruk yumruğa yere yuvarlanan adamlara bakıyorum. Persler ya da Mısırlılar’dan önce, şimdi burada komşular, dünkü dostlar, kardeşler, aynı evde yaşayan babalarla Oğullar birbirine düşman oluverdi.
İç savaş bu !