Evvelâ insanın vücuduna bak. Nasıl tavırdan tavıra, yani nutfeden alakaya, alakadan mudgaya, mudgadan et ve kemiğe, et ve kemikten insan suretine bir kasd, bir irade ve bir ihtiyar altında mahsus kanunlarla, muayyen nizamlarla, muntazam hareketlerle intikal ettiğini ve kalıbdan kalıba girip çıktığını gör. Sonra insanın bekasına dikkat et. İnsan, bu vücud libasını her sene değiştirir. Bu vücud değişmesi, bedendeki hüceyratın yıkılıp yapılmasıyla olur. Bu tamirat da, bütün a'zânın erzak mahzeni hükmünde olan, Cenab-ı Hakk'ın bir kanun-u mahsusla ihzar ettiği o madde-i latîfeden alınan ecza ile yapılır. Sonra o madde-i latîfenin ahvaline bak. Nasıl a'zânın ihtiyaçlarına göre muayyen bir kanun ile taksim edilir ve bedenin her tarafına mahsus bir nizam ile muntazaman dağıtılır. Yine şâyan-ı dikkattir ki; o madde-i latîfe, dört matbahta pişirildikten sonra ve dört inkılabdan geçtikten sonra ve dört süzgeçten tasfiye edildikten sonra rızık olarak taksim edilir. Hem yine şâyan-ı dikkattir ki; o madde-i latîfe, yemeklerin ruhu ve hülâsasıdır. O yemekler, âlem-i anasırda dağınık menbalardan muntazam bir düstur ile, mahsus bir nizam ile cem' ve tahsil edilirler. İşte bütün bu nizamlar, bu kanunlar, bu intizamlar; hep bir kasd, bir irade, bir hikmetten çıkıyor. İşarat-ül İ'caz -
Ona her şeyi merak ettiğini ama çok az şey bildiğini söyleyip yakındı. Kuşkuşotu ona akıl verdi. Kitap okursa bir dolu şey öğrenebileceğini söyledi.
Sayfa 100 - CANKitabı okuyor
Reklam
Oku, başını kurtar, kimseden hayır yok bilesin.
Sayfa 138 - Can YayınlarıKitabı okuyor
Adana'da, bir gün Gazi Mustafa Kemal Paşa ile Valiyi ziyarete gidiyorduk. Merdivenlerin yukarı başında, Ulusal Mücadelede "Sultan Ana" diye çok sevilen, yaşlı bir kadın mücahit; elinde bir demet sarı, kırmızı çiçekle karşımıza çıktı. Gazi Mustafa Kemal Paşa, teşekkür ederek çiçekleri aldı. "Sultan Ana" şöyle seslendi: - Benim çakır oğlum. Seni öpmeden bırakmam ... Gazi Mustafa Kemal Paşa, Latife Hanımı göstererek dudaklannda bir tebessümle şakalaştı: - Eğer, o izin verirse öpersin: ..
Musibetlerin sarsıcılığı ve acı vericiliğinin rağmına, onlardan gıdalanan birçok latife vardır.
“Kuşkuş otu, anneme bir kızıyorum.” “Kızma.” “Bildiklerini öğretme diyor ama.” “Bildiğin ne?” “Bilmiyorum.” “Ne bildiğini bilmiyor musun şimdi sen?” “Ne bildiğimi bir bilsem!” “Ne yapardın?” “Annemden gizli, yayardım!”
Reklam
Ebedî seferde sana arkadaşlığa muktedir olmayan işleri bırak, ehemmiyet verme, onların zevalinden kederlenme. Sen kendi mahiyetine bak ki: Senin latîfelerin içinde öyle bir latîfe var ki ebedden ve ebedî zattan başkasına razı olamaz.
360 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
İpek Çalışlar’ın ‘Sabiha’ kitabını okumam biraz mecburiyetten oldu diyebilirim. Fakat yanlış anlaşılmasın bu mecburiyet son derece keyfi bir nedenden dolayı Zaman zaman Youtube’da Murat Bardakçı’nın ve Fatih Altaylı’nın eski videolarını izliyorum. Bu videoların birkaçında Neslişah Sultan hakkında anlattıkları ilgimi çekti ve merak ettim. Murat
Sabiha / Hanedandan Bir Sultan
Sabiha / Hanedandan Bir Sultanİpek Çalışlar · Yapı Kredi Yayınları · 202314 okunma
Kendimi usulca güneşe tuttum, kirpiklerimi süzüp baktım, kırık bir cama benziyordum.
İçimin yollarından geri dönüp geçerek ulaşmak istiyordum ilk halime. Dünya kurulmadan önceye götürmek istiyordum kendimi, kendime bile haber vermeden.
Reklam
… üstümü kimin örttüğünü bulup çıkaracak oldum bir an, belli ki geceyi korumak isteyen biri uğramış yanıma, sen mi dolaştın başımda sevgilim?
Böyle kayıtsız davrandığına göre gideceksin buralardan korkarım.
Sevemiyorum insanları. Huylarına gitmeyi, laklaklarını dinlemeyi,aman da pek içten olmalarını, sır vermelerini, ağız aramalarını, hislerini uluorta döküp saçıp etrafa, sonra üstlerine basınca seni kabahatli bulmalarını, bir latife yapsam anlamayıp bön bön yüzüme bakmalarını, arkamdan ağızlarının suyunu akıta akıta dedikodumu yapmalarını, en hakikatli, en dürüst, en ahlaklı, en iyi kalpli hep kendileri olmalarını ama bunu da böyle laf arasında sanki söylemiyormuş gibi yaparken utangaç mahcup çekingen söyleyivermelerini, sanki tek tuhaf benmişim gibi öyle olmadıklarını söylediğimde yüzüme hayretle bakmalarını, samimiyet yalanıyla küçümsemelerini, saf salak sanmalarını, ağzından arada bir küfür kaçıyor diye edepsiz bellemelerini, sıkıldığımı söyleyince aman aman pek incinmelerini, inceliklerini, arkasından konuşmuyormuş gibi yapıp en yakınlarını gözlerini kırpmadan eleştirmelerini, aldatmıyormuş gibi yapıp bacak aralamalarını, bilmiyormuş gibi yapıp laf çarpmalarını,kırılmamış gibi yapıp kin gütmelerini, hep ben, hep ben demiyormuş gibi yapıp dünyayı etraflarında döndürmelerini, her boku bildigini sanıp cahilliklerini, "aslında", "bana sora-cak olursan", "sahi ben", "geçen gün ne oldu", "o var ya o" di-ye başlayan bir türlü bitmek bilmeyen cümlelerini, gülerken gözlerini kaçırmalarını,el sıkarken sıkmamamlarını,öperken öpmemelerini,sarılırken sarılmamalarını,tüm insanca sandıkları iğrençliklerini,hepsini,her şeylerini unutmak ve bir gül yapıp kumaştan boyaya batıra batıra duvarları güllerle kaplamak istiyorum
Sözcüklerimizi yağmalayıp yıprattılar. Günlerce, gecelerce, yıl gözlerimizle düşünerek biriktirdiğimiz...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.