40 yıl önce okuduğum kitabı yeniden elime aldım ve sanki ilk kez okuyormuş gibi büyülendim. Köy ve şehirde gecekondu yaşamının ritminde, olayları insanların kavrayış ve dile getiriş biçimiyle anlatan bir roman. İlk tümcesinden son tümcesine dolu dizgin giden, bazen okuyucuyu bile yoran bir hız.
Sözcükler, deyimler, söyleyişler, dünyayı kavrayış, değişimler, saplantı halini alan alışkanlıklar, aile bireylerinin birbiriyle ilişkisi... sanki bir lunapark hız treninde gidiyoruz.
Evet Türkçe edebiyatın ilk onuna girebilecek bir eser.
Yazarda olağanüstü özgün bir anlatım, birikim...
Kuşkusuz bu roman hakkında yüzlerce inceleme makale araştırma yapılabilir. Elimde olsaydı bu romanın bir sözlüğünü yapardım.
Deyimler, tekerlemeler, lakap takmalar, gelenek ve göreneklerin alışkanlıklardan oluşması, aşırı saplantıların ortaya çıkışı, saplantı haline gelişi, çözülüşü, kalıntısı...
İnançların korkulardan, duygulardan ortaya çıkışı, öykülerle bezenişi, ve diğer aile bireylerine yansıması...
Ve romanı okurken yazarın romandaki tipleri nezaketle dillendirişi...
Romanda tek yer, zaman, izleği var, gidişler gelişler, zaman atlamaları vs yok. Sanki yazarla birlikte yukardan ailenin köydeki halinden şehirdeki haline geçişini aileyi bir arada tutan Atiye'nin ölümüne kadar izliyoruz.
Soluk soluğa bir anlatım. Tümceler kısa. Konuşma ritminde bir anlatış,
Kullanılan sözcükler özgün, otantik.
Bu romanı yeniden okunanın keyfiyle, eline sağlık demek gerekiyor. Bu roman ne zaman okunursa okunsun o anın romanıdır. Yersiz, zamansız...