Nasıl öldüğünü bilmeden Yaşayan bir gezginim sokaklarda Latîfeler kurbanıdır yüreğim
Ey insan! Fâtır-ı Hakîm'in senin mahiyetine koyduğu en garib bir halet şudur ki: Bazan dünyaya yerleşemiyorsun. Zindanda boğazı sıkılmış adam gibi "of, of" deyip dünyadan daha geniş bir yer istediğin halde, bir zerrecik bir iş, bir hatıra, bir dakika içine girip yerleşiyorsun. Koca dünyaya yerleşemeyen kalb ve fikrin, o zerrecikte yerleşir. En şiddetli hissiyatınla o dakikacık, o hatıracıkta dolaşıyorsun. Hem senin mahiyetine öyle manevî cihazat ve latifeler vermiş ki; bazıları dünyayı yutsa tok olmaz. Bazıları bir zerreyi kendinde yerleştiremiyor. Baş, bir batman taşı kaldırdığı halde; göz, bir saçı kaldıramadığı gibi; o latife, bir saç kadar bir sıkleti, yani gaflet ve dalaletten gelen küçük bir halete dayanamıyor. Hattâ bazan söner ve ölür. Madem öyledir; hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem'a, bir işarette, bir öpmekte batma! Dünyayı yutan büyük letaiflerini onda batırma. Çünki çok küçük şeyler var, çok büyükleri bir cihette yutar. Nasıl küçük bir cam parçasında; gök, yıldızlarıyla beraber içine girip garkoluyor. Hardal gibi küçük kuvve-i hâfızanda, senin sahife-i a'malin ekseri ve sahaif-i ömrün ağlebi içine girdiği gibi; çok cüz'î küçük şeyler var, öyle büyük eşyayı bir cihette yutar, istiab eder.
Sayfa 163 - RNKKitabı okudu
Reklam
Latifeler musibetlerle beslenir, dirilir ve canlanırlar.
Bağdat Ne Hoş Şehir
Bir dîvâne yalın, aç ve bir ekmeğe muhtaç Bağdat şehrinde gezerken, bir helvacı dükkânını badem helvası, ketenli helva, muhtelif tatlılar, halkalı ve kıvrımlı şekerler, börekler ve lezîz çöreklerle bezenmiş, çeşit çeşit helvalarla süslenmiş görür. İhtiyârı kalmaz dayanamayıp içeri girer ve helvacıya: "Hey bilgili usta! Âferin süsüne, san'atına ve mahâretine. Allah mübarek etsin! Bunlar ne nâzik lokmalar ve ne şîrin yiyecekler!" deyip başını önüne eğer ve helvadan yemeğe başlar. Helvacı bakar ki, dîvâne dükkânın kenarına oturur, gitmez. Ve tatlı sözle uyarana kadar helvanın bir yanını götürür, insaf etmez. Helvacı: "Hey dîvâne-i bîgâne, yeter söylediğin efsâne, bir nice dinarlık helva yedin bâhasını ver, kalanına ondan sonra devam et." der. Helvacının sözü dîvânenin kulağına girmeyip kendi âleminde, atıştırmaya devam eder. Helvacı, dîvâneye söz kâr etmediğini ve dîvânenin iştahına helva yetmediğini görünce, eline bir sopa alıp dîvâneye bir kaç yedirir (vurur). Dîvâne başını kaldırıp: "Bu Bağdat ne büyük ve ne hoş şehir! İnsana zorla döğe döğe helva yedirirler. Çare nedir? Ne diyelim, bâri ölünceye dek yiyelim." der.
Sayfa 144
Erken Kalkan Devlet Bulur
Nuşirevan'ın oğlu Hürmüz, çocukluk âleminde geceleri sabaha kadar, nükte yapan nedimler ve şarap içen beylerle, sohbet meclisinde yiyip, içip eğlenirdi. Sabah olmaya yakın yatıp istirahat için deliksiz uykuya dalardı. Hürmüz'ün hocası Büzürcümihr Hakîm ise, her sabah gelir, Hürmüz'ü gaflet uykusunda, kendinden geçmiş bir halde bulurdu. Ve her zaman nasihat edip: "Ey saâdetli şah, seherle kalk, çünkü seherle kalkanlar devlet, saadet ve şeref bulur, zafer kazanarak yardıma nâil olurlar." derdi. Hürmüz ise Hoca'sının her gün seherle kalkıp gelmesinden ve her zaman bu nasihati vermesinden huzursuz oluyordu. Bir gün kullarına: "Bre! Bir kaçınız seherden kalkın, sabah namazı için mescide giden Hoca'nın yoluna durun. Gelince hemen üzerinde bulunan güzel elbiselerini soyup salıverin." der. Kulları Hürmüz'ün emrini yerine getirirler. Ve erkenden kalkıp Hoca'nın yolunu bekleyip otururlar. Hâsılı hoca gelince tutup belinden kemerini, başından mücevherli tâcını ve üzerinden de değerli elbiselerini soyup alırlar. Hoca bu halle Hürmüz'e gelir. Hürmüz, Hoca'yı görür, o değilmiş gibi davranır. Neticede Hoca'dan başından geçenleri sorar. Hoca soyguncuları şikâyet eder. Hürmüz: "Ey bilgi sahibi ve yol gösterici, bana her zaman "Seherle kalkan devlet ve zafer kazanır, yardıma nâil olur," derdin. Hayret edilecek şey, bu musibet ve zillet sana neden oldu?" der. Hoca cevap verir: "Ey cihan şahı, soyguncular erken kalkmada beni geçmişler. Şüphesiz yıldızları saâdetli ve talihleri kuvvetli oldu." der.
Sayfa 89
Dinsiz ve oruç
Bir dinsizin gece sahura kalktığını görmüşler: Oruç tutmazsın, sahuru niçin yersin? Dinsiz: Billah ey yar-ı can,niçin böyle dersiniz.Farzı terkettik bari sünneti tutalım
Sayfa 296 - Büyüyen Ay Yayınları 1.baskı
Reklam
Geri127
279 öğeden 271 ile 279 arasındakiler gösteriliyor.