"Ne diyebilirim ki sana, varlığın sırları saklı senden, benden; bir düğüm ki ne sen çözebilirsin, ne ben. Bizimki perde arkasında dedikodu; bir indi mi perde, ne sen kalırsın, ne ben. "
Zafer ya da yenilgi... Aslında hiçbir anlamı yok bu sözcüklerin. Hayat aslında içine alıp eritmiş bu tümceleri, birbirine karıştırmış ve aynı sahneye salmış, sonra da ortaya çıkardıkları oyunu izlemeye başlamış.
Eserde günümüz dünyasına ütopik bir bakış açısıyla yaklaşılmış. Anlatılanlar; faili meçhul cinayetler, bahçeye gömülü mühimmatlar, gelişi güzel patlayan bombalar ve daha nicesi bunların hepsi yaşadığımız şu günlerden aşina olduğumuz şeyler olmasına rağmen hala net olarak hiç birine herhangi bir farkındalık geliştirmemiş olmamıza bir uyarı niteliğinde Oya Baydar'ın eleştirel üslubu. Yazar dünyamızın bu müphem halini farklı açılardan anlatan kısa kısa hikâyeler halinde anlatmış eserinde. Bu eser de en hoşuma giden şey, hikâyelerin net bir sonlarının olmaması. Sonlar okuyucunun kendi fikriyatına bırakılmış, böylelikle kitabı okurken herkes kendi ütopyasından bir parça katabiliyor. Bu da okuyucuya farkındalık kazandırıyor. Zaten farkında olanlarsa ben gibi ah ederek hatırlıyor acı dolu dünyanın çaresizliğini...
Seni tanımak, seni bir kerecik bile görmek, milyarla yıl yaşamaktan daha dolu, daha hazlı ve daha değerlidir. Ama kime bu sözler, anlayana tabii. Seni anlamak, seni sevmek mühim ve aziz bir iştir.
Sayfa 20 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor