Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Hızır (a.s.) Allah'ın Zât, İsimler ve Sıfatlar semasına nisbetle, yeryüzü durumunda olan varlıkların karanlıkları âleminde yürümüş Kutsî rûh sahibidir. ..... Hızır'ın daimî olarak var olmasına gelince; bu, onun hakikî vücudun özüne ulaşması ve cisimliğinin nurânî melekût veya ahiret âleminin gerektirdiği beşerî pis- likten temizlenmiş olarak başka unsurî cisme dönüşmesidir. Sahih hadislerde ve Kur'ân'da belirtildiği şekilde çok letâfetle o, uhrevî ölüm ve fenâyı asla kabul etmedi. ..... Hızır, büyük ve küçük pislik ihtiyaç define benzer beşeri eksikliklere duyan maddî dünyevî bir bedenle artık mevcut değildir. Birbirine ters cezâlara davet eden, cezaların ortadan kalmaksızın kabulüne rıza gösteren ve bedenini dâimi olarak yok edendir. Bazı Salihlere bazı vakitlerde fiziksel bedenle olmayı gerektirmeyen sûrette görünendir.
Hayat Suyu'na zevkli ve vicdânî bir şekilde ulaşmak, ancak gayreti gerektiren fenâ ve başkasılıkla (el-gayriyye) sıfatlanmayı gerektiren belirlenme ve Allah'ın var edici sıfatıyla vasıflanma yoluyla olur. Bu da, ilm-i sulûkta açıklanan bütün makamlar ve menzilleri katetmeyle olur.
Reklam
Yerin gölgesi, tepesi ay feleğinden daha yüksek olan ve tabanı arzda bulunan huni şeklindeki bir karanlıktır.
Şeyhimiz, ( Muhyiddin İbnu'l-Arabî)-Allah kendisinden razı olsun- "İçini yaşatan, ölü olan her varlığı diri görür" dedi.
hakikî Hayat Suyu, nurânî ve karanlık olan perdeleri açmış ve beşerî kirliliklerden temizlenmiş kutsî kişilere, çok bilen ve haberdar olan Hazrat'tan akan Ledünnî İlim demektir.
Reklam
Davud El Kayseri, Hızır'ın yaptıkları olaylar için verdiği açıklamaları tevil ederek şöyle yorumlamaktadır: Gemiyi, insan bedenine benzetir ve gemiyi delmenin anlamı, riyazet ve müşahade ile bedeni ihtiraslardan kurtarmaktır. Çocuğu, nefse benzetir ve çocuğu öldürmenin anlamı, nefsi tezkiye ve tasfiye ederek öldürüp, düşünmenin merkezleri olan kalp ve ruhu, beden ve nefsin hapishanesinden kurtarmaktır. Duvarı doğrultma ve ikame etmenin anlamı, tevhid akidesini sağlamlaştırmaktır.
İlâhî sevginin neticesi, Hakk'ı sevmek herkesi sevmektir. Sevginin meyvesi, cezalar affolunmak, ecir ve sevabın elde edilmesidir. Kulun hakkânî muhabbette sürekliliğiyle ona vecd, sekr, heymân, ışk (aşk) ve kendi vücudunu ve zâtını Allah'ın vücûd ve Zâtında fenâ hâsıl olur.
(Sevgi) insanı doğru yola eriştirir, sağlam dini kabulde Allah'ın yardımını temin eder. Emriyle veya hükmünce amel etmeyi mümkün kılmak için Kerîm Nebi'nin (s.a.v.) bütün sözlerine, fiillerine ve hallerine bağlanmayı güçlendirir.
Perdeler kaldırıldıkça, kesretin hakimiyetleri azalır; nefret zayıflar ve sevgi güçlenir. O halde kâmil olanlar sevgice bütün yaratılmışların en güçlüleridir, mü'min Allah ve O'nun mü'min kulları için sevgice en şiddetli olanlardır. Sonra onlara benzeyenler gelir.
Reklam
Bazı ehl-i zevk (ârifler): "Sevgi ezelî (semedî) bir sıfattır ve ezelî inayettir. Ezeli inayet olmasaydı, kitap nedir, imân nedir anlaşılmazdı" dediler. Bu, Allah sırrını kutsasın el-Hüseyin el-Hallâc'ın sözüdür. Allah rûhunu kutsasın Amr bin Osman el-Mekkî de şöyle dedi: "Sevgi, Yüce Allah'ın sırrıdır; onu yakîn bilgiye sahip ihlaslıların kalplerine yerleştirir." Bu iki söz, künhünü aklın ve fehmin kuşatamadığı ilâhî sevgiye işarettir.
Bazı filozoflar sevgiyi idrâk eden için herhangi bir kâmilin huzurunda olduğu tasavvurdan çıkan sevinmek olarak tanımlamışlardır. Bu tarif, sevgiyi bazı vakitlerde gerekli kılan şeye göre yapılmıştır; çünkü seven için sevinmek, sürekli değil sadece sevilenin huzurunda olmanın tasavvuru esnasında hâsıl olmuş olur. Oysa (gerçek) seven, sevilenin ayrılığında ve onun tasavvurunun yokluğunda sevinçli olmasa da,sevendir. Sevinmek böylece, sevilenin varlığını idrâk etmenin veya onun varlığını tasavvur etmenin neşesi (sururu)dir.
Rûhânî ve cismânî görüntülerin sûretlerinde zâhir olan İlâhî Hüviyetin inişi (tenezzül) Zâtî Feyz-i Akdes ve ilk sevginin zorunlu kıldığı ile hâsıl olan varoluşsal tâbit özlerden her özün istidadına göre zuhur eder. Musikiden zevk almayan sağır birine onun lezzetini veya iktidarsız birine cimanın güzelliğini tarif etmek muhal şeylerdendir. Bunun için denir ki: Onu ciğerini yakan ancak anlar Aşkı da derdini çeken! Ben de diyorum ki: Sevgiyi ancak etini-kemiğini silken bilir, Akıl, vehim gibi onun idrakinden âcizdir; Hiç kimse Zât Güneşi'ni göremez, Herkesi O'nun hakkında körlük bürümüştür.
"Ben gizli hazineydim. Bilinmemi sevdim, bunun için mahlukatı yarattım ve onlara nimetler verdim. Onlar da beni bildiler"[47] sözüyle Hakk Sübhân kendisinden hâber veriyor olduğunu bil! Yine O, nefsleri ve kalpleri helâk eden ve onların Gaybu'l-Guyûb'a vâsıl olmasını engelleyen ilişkiler bağından kurtulmuş kulları hakkında: "Allah, kendisinin onları sevdiği ve onların da O'nu sevdiği bir kavim getirecektir"[48] diyor. O halde Allah sevgiyi kendi nefsiyle var kılmıştır. Kemâlâtın zuhuruna yönelik sevginin, şüphesiz, bütün mevcudâtın ortaya çıkışına sebep, ruhânî ve cismânî oluşumların türlerinin bağı olan sıfatî sevginin aslı olan zâtî sevgiden sonraki bir mertebesidir.
İskender, Allah kendisine acısın, hakkında, "istedi fakat elde edemedi" dendi. O, yürüyen, fakat kabiliyeti hakikî vusûla yetmeyen ve ulaşamayan kimse gibidir. O halde her isteyen bulamaz, her bulan yaratıcısını bilemez, yaratıcısını her bilen değerini takdir edemez. Bunun için "Değerini bilip haddi aşmayan kula Allah acısın."denmiştir.
110 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.