Ah Leylâ! Yokluğunda bunca acıya katlanmalı mıydım? Efendim Fuzulî sırrını korumak uğruna bunca acıyı yüklenmemi ister miydi? Ben, ölümsüz aşkı uğruna hayatını ortaya koymuş bir âşık iken altın ve bilim neyime idi?!.. Seni çok özlüyorum Leylâaa! Nerelerdesin sevgilim?!..
Dünya gözümden siliniyor, hayat çevremde bulanıklaşıyor, varlık kendini yok ediyor, bilinç göklere kanatlanıyordu. "Leylaaa!" diye haykırdım ve gözümde kalan son nakış Leyla'nın kara gözlerinde gördüğüm suretimdi...
Saat gece bir
Kapıyı çalma usulca içeri gir
Yemek hazır masa da
Çayı ısıt iç
Kıyafetlerin yatağın üstünde
Usulca değiş ve sarıl bana
Gece diyorum gece saat bir
Sen yoksun ve bu gece de bana zehir
Akıl durmuş gözden akan sanki nehir
Beni boğuyor sensiz bu şehir
Nerdesin ey leylaaa
Duy sesimi
Ahmedin ölüyor iyisimi
Bak yine gurursuzluk yapıyorum
Ve ben sana geliyorum
Bekle beni geliyorum
Şah damarımdan akan sıvılar
Beni sana getirecek
Bekle , bekle beni leyla
Bu hasret cehhenemden sonra
Cennette bitecek...
Ahmed Arif'in hasretinden prangalar eskittiği, mektubunu ulaştırmak uğruna hamallık yaptığı Leyla Erbil, 'Sevilmek nasıl bir his'? sorusuna "Bilmem hiç sevilmedim ki" diyor.
Hayat böyledir işte.
Ne yaparsan yap yaranamazsın.
Suladığın çiçek kurur gider bazen...!
"Leylâaaa!.. Bilmelisin ki, bu tekkede benim bütün yangınlarım senden idi ve onları söndürmeye gözlerim durmadan su akıttı. Sana varacak yolculuklarda aşkını yüklediğim mumdan gemilerim ateş denizlerine çakılıp kaldıkça durmadan ağladım, eridim... Can ipliğim yandı. Başımdaki alevler, kenti tutuşturmaya hep yeniden yangınlar çıkardı Leylâaa!.."
"..Aradaki tek fark,benim aşkımın gönlümden,O'nun aşkının aklından fışkırıyor olmasıydı..Benim aşkım insanı,O'nun aşkı dünyayı kurtarmak üzere büyümüştü içimizde..Benim için en gerçek şey Leylâ..Yazık kine ben Leylâ'yı bulabiliyorum..
Leylâaa!.."