Yad
Güzel günlerim vardı yağmurlarla ıslanan, Ve güzel gecelerim masallarla dopdolu. Her şey, her şey güzeldi, gözyaşı, dünya,zaman, Böğürtlen topladığım ıssız, tozlu köy yolu, Güzel günlerim vardı yağmurlarla ıslanan. Ufacık korumuzda dolaşırdım korkuyla, Ve Allahı arardım serçe yuvalarında, Bulamayınca dua yollardım akan suyla, Göğü bulutlar saran
Sayfa 17 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
Dünya yü­zeyinde her yerde sıcaklıklar dalgalanma gösteriyor. Geceden gün­düze ve mevsimden mevsime dalgalanıyor. Kış ile yaz arasındaki farkın minimal olduğu tropik kuşakta bile, yağmurlu mevsimler ile yağışsız mevsimler arasında sıcaklıklarda önemli farklılıklar görü­lüyor. Organizmalar bu değişkenlikle başa çıkmak için her türden savunma geliştirmiş. Kış uykusuna yatıyorlar, yaz uykusuna yatı­yorlar ya da göç ediyorlar. Hızlı soluk alıp vererek fazla ısıyı atıyor­lar ya da kürklerini kalınlaştırarak ısıyı koruyorlar. Bal arıları gö­ğüs kafeslerindeki kasları kasarak kendilerini ısıtıyorlar. Amerikan doymazı adı verilen leylek türü bacaklarına dışkılayarak serinliyor.
Sayfa 187 - Okuyan Us.
Reklam
Yaralı leylek
Bütün çabalar boşuna... Ne yaparsa yapsın, istediği kadar havalanacağım diye çırpınsın, sonunda insanoğlu da yaralı leylek gibi rezil ve perişan yan üstü toprağa yuvarlanmıyor mu? Kaderlerimiz aynı:Uçamayacağını bilmek, yine de uçmaya yeltenmek.
Sayfa 47 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
Eskiler yılan avlayan leyleğin hikayesini anlatırlardı leylek gagasından taşıdığı yılanı gökyüzünde çok yükseklere taşır ve birden bırakırdı ki düşüp omurgası dağılsın onu uçurum yüksekliğinden düşen yılanın beli kırılınca da avının üzerine rahat süzülürdü leylek yılanı ne kadar yükseğe çıkarırsa düşüş o kadar korkunç olur ve kemiklerini paramparça eden çarpmanın etkisi artardı …
Abidin Dino
Kayseri dönüşü Ankara'da uzun süre yatalak kalmam, Orhan'la ikide birde görüşmeme engel olmuyordu. Yapı halinde bulunan yeni Meclis karşısında, caddenin karşı yakasında, iyice çukurda, bir yönü sokağa, bir yönü küçük dereye ve bayıra bakan Mecdi Bey Apartmanının bodrum katında oturuyorduk. Evden öte bozkır başlıyordu. Bizi görmeye gelen dostlar apartmanın kaygan basamaklarını inip, kapımızın zilini çalıyorlardı sık sık. Orhan Veli ise pencereden inmeyi yeğliyordu... Neden olmasın, her yiğidin bir yoğurt yiyişi yok mu? Orhan arka bayırı koşarak iner, yarış atı gibi dere hendeğini atlar, pencere kapalıysa upuzun parmağını tık tık cama vurarak Karagöz seslenişiyle geldiğini haber verirdi. Cam açılınca, upuzun leylek bacağını kolaylıkla içeri sarkıtıp, kendini odada bulurdu. Bu kendine özgü eve giriş yöntemi, Orhan'ın terbiyeden yana kusurlu olabileceğini düşündürmesin size. Orhan kadar terbiyeli kişi pek az gelmiştir yeryüzüne. Tam zamanında gelmesini, tam zamanında gitmesini bilirdi, tüy gibi hafif.
Bebekler nereden gelmektedir? Ona yapılan, Hanna’yı leyleğin getirdiği açıklamasını reddetmiştir. Küçüğün doğumundan aylar önce annesinin karnındaki büyümeyi, annesinin yatağa uzanışını ve doğum sırasındaki inleyişini, ardından incelmiş bir şekilde ayağa kalktığını tabii ki farketmiştir. Bunun üzerine Hanna’nın anne karnında olduğu, daha sonra “Lumpf” -Hans için kaka demek- gibi dışarı çıktığı sonucuna varmıştır. Daha önce dışkısını yaparken aldığı hazla bağ kurarak doğumun haz verdiğini düşünebilmiştir; dolayısıyla çifte motivasyonla, yani hem hazla doğurmak hem de (adeta bir intikam hazzıyla) bakım vermek üzere çocuk sahibi olmayı isteyebilmiştir. Ancak burada onu rahatsız eden başka bir şey vardır. Babasının küçük Hanna’nın ‘doğumuyla’ mutlaka bir ilgisi olmalıdır, çünkü hem Hanna’nın hem de Hans’ın kendi çocuğu olduğunu iddia etmiştir. Oysa onları kesinlikle babası değil, annesi dünyaya getirmiştir. Bu baba, onunla annesinin arasına girmektedir. Babası oradayken annesinin yanında yatamaz, annesi Hans’ı yatağa almak istediğinde babası bağırır. Onun yokluğunda kendini nasıl da iyi hissettiğini deneyimlemiştir; onu bertaraf etme isteği daha da haklı hale gelir. Babaya karşı düşmanca hisleri artık yeni bir takviyeye kavuşmuştur. Leylek yalanıyla, bu konularda açıklama istemesini imkansız kılan da babasıdır. Sadece annesiyle yatmasını engellemekle kalmamış, onu elde etmek istediği bilgiden yoksun bırakarak iki yönden de kendi lehine olacak şekilde dezavantajlı duruma düşürmüştür.
Reklam
Ji Ke`ba munewwer Xwedê leylekê, Bire Mescîd-ul Eqsa ew lehzekê. Hemî enbiya lê civan wê demê, Li wê bû îmamê ewê `alemê. Ji wê ew bire Sîdret-ul Munteha, Bi qabê du qewsan vibal xwe giha. Bi ruh û cesedve ewî bir siwar, Bi çavê serê xwe Xwedê dî, du car.
Ankara'da Almanya imparatorunun Anadolu hastalıklarını incelemek üzere gönderdiği bir tıb heyetinin bazı büyük rütbeli üyeleriyle görüştüm .. . Anlamışlar ki Anadolu Türklerinin karınları kurtlarla yüklü ve kanları bu kurtların salgıladığı parazitlerle dolu bulunuyor. Cinsi yakın bir yok olma ile tehdit eden bu halin sebebi nedir bilir misin? Beslenme eksikliği. Her ne kadar garip gö­rünse de Anadolu Türkleri henüz ekmek yapımından bile habersizdirler. Yedikleri mayasız bir yufkadır ki, ne olduğunu yiyenlerin midesine bir sormal ı ! ( ... ) istisnasız nakil vasıtaları olan kağnı hiç şüphe yok ki taş devri keşiflerinden ve aletlerindendir. Kağnı bir araba değil, fakat hayvana yapışıp ... onun kanını ve canını emen bir canavardır! ( ... ) Evlerine gelince, onlar da öyle: Duvarlar yontulmamış alelade taşların, çalı çırpının, leylek yuvasında olduğu gibi gelişigüzel dizilmesinden hasıl olmuştur. Anadolu külliyen temizlikten mahrumdur. Sakallı Celalin dediği gibi en nefis icatları olan yoğurt bile pislik mahsulünden başka bir şey değildir.
Gene erkenden sıra, evde ya da okulda, ya da yan sokaktan çıkagelen ilk yaralardadır. Başkaları sözleriyle, bakışlarıyla ona yoksul ya da topal ya da bodur ya da "leylek bacaklı" ya da yanık tenli ya da çok sarışın ya da sünnetli ya da sünnetsiz ya da öksüz olduğunu hissettirir- her kişinin dış çizgilerini belirleyen bu sayılmayacak kadar çok irili ufaklı farklılıklar, çoğu zaman son derece yapıcı olarak ortaya çıkan ama kimi zaman da sonsuza kadar süren yaralara neden olan davranışları, görüşleri, korkuları, emelleri yaratırlar.
Sayfa 26
" Çocuklar leylek teorisine inanmayı reddediyorlar. Ayrıca bu ilk aldatma ve baştan savmadan itibaren de kendi bünyelerinde yetişkinlere karşı bir güvensizlik besliyorlar. "
Reklam
Uçtu uçtu leylek uçtu, Uçtu uçtu masa uçtu, Uçtu uçtu Semahat uçtu, Uçtu uçtu . . . ? Ne uçtu sanırsınız çocuklar? Uçtu uçtu gençliğim uçtu.
Ve işte işlek ve gürültülü büyük kentlerin, güneşin doğmasına bir saat kala esrarengiz boşluğunun nedeni. Dinleyin! Davul ve çığlıklar, güçlü bir aracın ölümcül sürüşü bir sonraki Devrime işaret ediyor. Bazı erkekler giyotinle idam edilecekler, bayraklar leylek gibi göç edecekler ama idam edilmesi mümkün olmayan bazı kadınlar üzecekler, kanlı merdivenlerin başındaki sempatikleri, düşünceli cellatları düşünce içinde bırakacaklar.
Kendini tamam veremeyen gezgin arkadaş, seni ne kadar severiz de sen gene iğretilikten vazgeçmezsin. Temelli gidemeyen ve temelli kalamayan bütün sevgililer gibi kalbimize hem aşkı hem hicranı salmışsındır. Seni benimsememek için ne gayretler sarf ederiz, nefsimizi nasıl zorlarız. Kendimizi ve etrafımızı kandırmak için tılsımlı mağrur sözler bulmuşuzdur. Deriz ki: " Leylek benim ne kuşum? Yazın gelir güzün gider." Fakat ah!.. Güzün sen giderken içimiz sızlar, kasvetli kışımız başlar. Yazın da özlemeden süzülmüş yüzlerle yolunu bekleriz.
Hangi sevdanın yuvadan atıl­mış leylek yavrusuydum da Bunu yaşattın bana?
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.