Bir insan ortak yarayı nasıl kabullenir? diye hiç durmadan düşünüyordu. Kalp bir şey yapmak istiyor. Kalp yarayı iyileştirmek için harekete geçmek istiyor.
Yıllarca Dalia işine giderken Ramla hapishanesinin önünden geçiyordu. Nerdeyse her gün Beşir ile bağlantı kurmayı düşünüyordu. En azından orada olup olmadığını öğrenebileceğini düşünüyordu; gerçekten o sıralarda Beşir oradaydı. Ama hiçbir zaman onu soruşturmadı. Dalia'nın öğrenme içgüdüsüne bilmeme arzusu ağır basıyordu. Bütün bunları kim bilmek ister?
diye düşündüğünü hatırlıyordu. Yarayı neden tekrar açacaktı?
Her şeye yeniden başlamanın ne anlamı vardı?
İsrail işgalinden on sekiz yıl sonra 1967 Haziran'ında, tahmini 250.000 Filistinli -veya ye tişkin erkek nüfusunun yüzde 40'ı- bir İsrail hapishanesinde bulunuyordu.
O zamanlarda Arafat bu tip eylemleri destekliyordu. "Şiddetli siyasi eylemler geniş halk hareketlerinin ortasında terörizm olarak nitelendirilemez diyordu. Birçok Filistinli aynı görüşteydi. 1948 savaşından yirmi dört yıl sonra İsrail'in, topraklarını ve evlerini işgal ettiğine ve ümitsiz zamanların ümitsiz ölçüleri gerektirdiğine inanıyordu: Eğer yollarını uluslararası sahneye çıkmaya zorlamazlarsa, kimse onların mücadelesine dikkatini vermeyecektir. "Dünyayı insanlar değiştirir, bir şeyler yapmalı, eğer gerekirse öldürmeliler:• diye bildirmişti Habaş. "Öldürmek, bu bizi insanlığımızdan çıkarsa bile."
Beşir'in teyzesi Resmiye mahkeme salonundan çıktı ve evde bir odaya kendini kapattı. Kuran dan Y asin suresini oku du: "Gece onlar için bir işarettir. Ondan biz günü çıkartırız ve onlar karanlığa dalar: ' Bu cümleyi kırk kere tekrar etti.
Beşir mahkumiyetini bekliyordu. Ayağa kalktı ve yargıca döndü. "Bu mahkemeyi kabul etmiyorum," dedi. "Ben masumum." Hiçbir zaman Beşir bombalamada rol aldığını veya FHKC üyesi olduğunu kabul etmedi. Tüm askeri duruşmanın gayri meşru bir hükümetin oynadığı "bir pandomim" olduğunu düşünüyordu. "İtiraf etmedim," diyordu Beşir 1998' de, mahkumiyetinden yirmi altı yıl sonra. "Benden bir itiraf alamadılar.
Hepsi yalan suçlamalardı. Çünkü eğer ispat edebilselerdi o zaman sadece on beş yıl değil müebbet hapse çarptırılırdım. Ama ben bir Filistinliyim. Her zaman işgalden nefret ettim. Ve elim deki her türlü olanak ile direnme hakkım olduğuna inandım.
Evet, bir noktada şiddet, bir araçtı. Ama onları anlıyordum.
Kendilerini feda etmeye hazır Filistin savaşçılarının eylemlerini anlıyordum. Hâlâ anlıyorum."
"Beşir," dedi Ahmed sonunda oğlu karşısında oturduğunda, "hangi hapishanede olduğunu fark ettin mi? Tam burası bir zamanlar bizim zeytin ağaçlarımızın olduğu yer:' Ahmed, bu toprakların Osmanlı sultanı tarafından Hair el Din el-Ramlavi'ye on altıncı yüzyılda miras olarak verildiğini anlattı. Vakıf toprağı en az yirmi nesil, 1948 yılına kadar ailede kalmıştı. Beşir sembolik olanın hakikate uygun olduğunu anladı: Kendi toprağında hapsedilmişti.
Eğer milli çıkar ortak insanlığımızdan önde geliyorsa o zaman kurtuluş için hiçbir ümit yok demektir, iyileşmek için ümit yok, dönüşüm için ümit yok, hiçbir şey için ümit yok demektir!" diyordu Dalia.