Adil'i elinden tutup çıkardıkça Alev'in tutuşur gibi olduğunu fark ediyordu. Bir sabah gene Adil hazırlanırken Alev'in ona tükenir gibi baktığını görüp, "Kızım evladım, sen yapma bari bak şu çekilmez şeylerin içinde dönüp duruyorum, sen benim bu evde ipimi bağladığım direksin. Kardeşini alıp çıkıyorum da sanma ki dışarıda sana hayal gelen şeyler yapılıyor, hayal sadece içinde, şu halinden iyisi hiçbir yerde yok, in,an bana. Kendine ram ol, seni anlıyor takdir ediyorum," demiş kızı da kucağına almıştı ki kız beklenmeyen bir olgunlukla, "Tamam baba," demiş ağlamak- h, "Yine de bir kere de beni çıkar, olmayanı ben de göreyim de rahat edeyim," deyince Aziz, "Peki hadi o zaman," deyip Adil'i evde bırakıp Alev'i yanına almıştı. Kız babasının elinde ağırlıksız, ateşten, dokununca küle dönecek bir tüy gibiydi, ne dese söze damlıyor, yokuşlarda bana mısın demiyordu. Aziz'i evliyasını bulmuş da susuzluktan kurumuş gibi dinliyor, kaldırımları cennet, asfaltı zerrin bir ırmak gibi adımlıyor, kendisi de görülmedik bir ışıkla ışıldıyordu. Aziz o gün kızını zaman zaman kucağına aldı, bazı indirdi, bir pastanede limonata içtiler, ona muzlu bir rulo pasta aldı, ayaltı âlemi anlattı, ay üstü âlemi resmetti, Alev âlemden âleme kayıyor, pastası bittiği halde sanki yeniden başlıyordu.