Matem dolu bir salon, öfke dolu bir salondan çok daha beterdi. İnsan öfkeye alışıyordu. Günbegün öfkeye maruz kalıp onu özümsemesini ya da umursamamayı öğreniyordu. Ya da uzaklaşmayı. Fakat kederden kaçış yoktu. Er ya da geç gelir seni bulurdu. Bu en çok korktuğumuz şeydi. Korktuğumuz, birini ya da bir şeyi kaybetmekti, acı çekmek değil. Bütün bunların özüne indiğiniz zaman olan şeydi. Çünkü bütün bunlar bizi yasa sokuyordu.