Akış
Ara
Keşfet
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
Kitap Türleri
Dergiler
Çevirmenler
İncelemeler
Alıntılar
İletiler
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.38.15
Bugün sizlerle okuduğum en sıkıcı aşk romanını paylaşacağım. Böyle bir giriş yapmak pek hoş olmadı ancak benim gibi aşırı seçici olmayan ve aşk romanlarında özellikle dönem aşk romanlarında fazlaca eğlene birinin bile içini bayan bir kitaptı.
Lorraine Heath’ın yazdığı ‘Serseri Tutkular’ kitabı daha önce de söylediğim gibi 1851 yılında geçen dönem
Seth ve Lucian ne kadar iğrenç insanlar olduklarını kanıtladılar. Nasıl Seth'i sevdim şaşırıyorum kendime. Gerçekten özellikle son sayfaları soluksuz okudum. En az diğer kitapları kadar akıcıydı.
Alex, Uyanmadan önceki son aylarını geçiriyor ve birçok olay yaşıyor. Ölümden dönüyor, aşkı buluyor. Hiç beklenmeyen şeyler gerçekleşiyor ve Seth Tanrı Katili olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Ve nihayet Uyanma gerçekleşiyor ve her şey çığrından çıkıyor...
Sonunu kesinlikle böyle beklemiyordum. Sıradaki kitaba geçmek için sabırsızlanıyorum. Kesinlikle çok harika bir seri. Fantastik sevenlere ve mitoloji okumayı da sevenlere öneririm.
Keyifli okumalar dilerim...
Diana çocukluğunda yaşadığı korkunç bir olay sonrası yalnız bir hayat sürmeye karat verir . 30 yaşına geldikten sonra anne olmak için evlatlık çocuk için basvrurur.
Evlat edindiği Lucian ise geçmişi bilinmeyen bir çocuktur. Anne -ogul birbirine alışmaya başlarken bir trafik kazası geçirir . Diana ise bu kazanın aslında cinayet olma ihtimali üzerinde durur .
Kitap polisiye/ gerilim tarzında başlarken sonuna doğru fantastik biçimde sona eriyor. Okuyucu olarak ilk sayfaları beni cezbederken sonlara doğru daha çok polisiye/ dedektif tarzi bitmesini beklerdim fakat yazar fantastik biçimde bitirmeyi tercih etmiş. Tatmin olmadığım bir eser oldu .
Serinin son kitabına geldim. Sloane ve Lucian'ın hikayesini seveceğimden emin değildim, ancak bunun bir sorun olmayacağını hemen anladım.
Hikaye, babası yakın zamanda vefat eden Sloane'u konu alıyor. Ölümü, Sloane'a aile kurma hayallerini gerçekleştiremeden kırk yaşına yaklaştığını ve ufukta hiçbir umut olmadığını fark etmesini sağladı. Kasabada pek çok iyi adam olmasına rağmen onun kanını ısıtan tek kişi, Sloane'un baş belası olan Lucian'dır. Artık arkadaşları da evli olduğu için de birlikte daha fazla zaman geçiriyorlar ve bu, onları ayıran şeyleri sürekli hatırlatıyor. Sloane ve Lucian son yirmi yıldır geçmişlerinin sırlarını koruyorlar ve artık bu durum sonunda onlara yetişiyor. Birlikte aynı odada olmaya dayanamıyorlar ama ne kadar isteseler de birbirlerinden uzak duramıyorlar gibi görünüyor. Maalesef. Bakalım neler olacak, bu ikili bu nefreti geçip aşık olacak mı?
Hattie
Başlarda hikaye örgüsünde ve olaylardan sıkılmaya başlamıştım ama ortalara ve sonlara doğru kitap beklentilerimi yıkıp geçti. Öncelikle başları klasik slow burn enemies to lovers gibi başladı. Slow burn olduğu için sıkılarak ve olayların arka planlarını okuyarak geçiyordu “ya diyorum geldim 200. sayfa ne zaman aradaki buzlar eriyecek???” Ama gerçekten normal romantik konulu kitaplardan farklıymış. İçeriğini alırken bilmiyordum ve kitabı amazon indiriminden almışım ama serinin adı “A league of exraordinary women novel” imiş. Böyle kitapların çoğalması lazım! Diğer karakterleri de okuyacağım. Bu kitapta varlar ama çok fazla bir arada olmadılar karakterleri nasıl bilmiyorum. Ama Hattie ve Lucian çok gerçekçiydi. Davranışları ve hisleri çok gerçekçiydi. O yüzden Hattie’nin yanlış anladın ben aslında Fransa’ya gitmekten vazgeçtim demesini beklerken gitmesine şaşırdım…Ya Lucian’ın içi kan ağlasa da göndermesi??? Hikayeye konulan her konu ve dokunuş güzel düşünülerek anlatılmış, sonunda yazarda belirtiyor. Çok genel konuştum ve spoiler verdim ama bana göre fazlasıyla tatmin eden içeriği var güldüm, kalbim eridi ve duygulandım anlatamıyorum okuyun güzeldi…. Bu seriyi tersten okuyacağım galiba bir kere öyle başladım
Sevgiler….
Herkesin neden bu kadar sevdiğini anlayamadığım bir kitap.. Kitabı okurken sürekli Friends'teki Phoebe'nin çıktığı bir adamın, kelime oyunlarıyla Phoebe'nin kendisiyle tek gecelik ilişki yaşaması için yalvarmasını sağlaması geldi. Kev'i ayakta alkışlamak lazım, kızla evlensin diye yalvarmayan bir Lucian kaldı
Romanda Win çok güzel ve çekici bir kız, hele hastalığını yendikten sonra ateş ediyor. Bu güzellikle kendisine değer veren birilerinii kolaylıkla bulabilecekken, herkesin kızı Kev'in kollarına atmasına bir anlam veremedim. Sadece bir baloya gitti, onda da Kev'in adamları bakışıyla uzaklaştırmasına abisi ya da Cam engel olmadı bile. Sözde çok iyi şaperon olan Marks kenarda durumu izledi, kızın adı skandala karıştı ve pat, kıza tek sahip çıkan adamın sorunlu olduğu ortaya çıktı. Ve romanın sonuna kadar aşağılık kompleksinden kurtulması için her karakterin kendisine övgüler düzdüğü müthiş yetenekli bir numara ovovov Kev'imiz, başka çaresi olmadığından ve yıllarca başka kadınlarla yatsa da aslında hep Win'i sevdiğinden(!) ve kızın başka çaresi olmadığını da kabullendiğinden yücegönüllükle kızla evlenmeye karar verme lütfunda bulundu. Cidden bir kadın elbirliğiyle daha çok küçültülemezdi, resmen adama zorla itelediler.
