16 Haziran 1992 Cumartesi, saat 8
Bu sabah musluktan su akmıyordu. Blop, blop, iki bebe hıçkırığı, hepsi o kadar. Komşu hanımın kapısını çaldım: onların evinde her şey yolundadır. Ana vanayı kapatmış olmalısınız, dedi bana. Ben mi? Nerede olduğunu bile bilmiyorum, buraya yeni taşındım, biliyorsunuz, eve de akşamdan akşama geliyorum. Tanrım, yoksa bir haftalığına
Doğan KitapKitabı okudu
....İşi çabuk öğreniyor. Becerikli ne desem De yapıyor .Yalnız bir huyunu farkettim . O da tesadüfen .Bir anlam veremedim ama o hanım kız biraz bahsedince anladım .Görmezden gelmeye calistm. Acıyor insan ne yapayım... Bu çocuk her kafesin bir tahta çubuğunu o kadar gevşek bırakıyor ki hafif zorlasan ya da biraz zaman geçse kendiliğinden yeniden dusecekmis gibi duruyor .Yani kuşun kanadi gövdesi biraz hızlı çarpsa tahta düşecek .Böylece kuşun çıkabileceği bir aralık oluşacak kafesin içinde .Başlangıçta aklim almadım heralde yanlışlıkla böyle oldu dedim.sonra baktım bir ,iki derken fırsat bulduğu her kafese yapıyor . Sinirlendim önce. İşten atmaya bile niyetlendim.sonra o hanım kız geldiğinde durumu ona da anlattım ." Bak kızım durum aynen anlattığım gibi . Ne yapayım ben şimdi ?" "İdare et amca ,lütfen .En fazla elden gecirirsin bir defa daha .Baktın olmadı ,bana sat bozuk kafesi ." "Yahu yapılamayacak bir şey değil ama. İnsan sinirleniyor birazda .". "Amacım bak ,buna ihtiyacı var .Sorun olursa ben karşılarım diyorum .". "Ne yapıyor böyle, bu deli oğlan ?"."kuşların kacabilecekleri bir aralık olsun diye . Tıpkı kendi hayatındaki gibi ...Her kafesten kurtulabilmenin bir yolu olsun diye.."
Sayfa 126
Reklam
Hiç bir yere gitmeyen, istasyonu olmayan, çok vagonlu, uzun bir yolcu treninin makinistiyim ben. İnsanlar gelir, binerler. İnsanlar tuhaftır, hiç bir yere gidemeyeceklerini bile bile neden binerler benim trenime, anlayamam. Anlamak için, laf aramızda, çaba da göstermem. Ağırlarım onları. Tutkularını, isteklerini kamçılar, sonra karşılar,
Sipariş lütfen!
Mucizeler yaratan yeni bir doktor türedi. Bir ilâç veriyor -toz mu desem, damla mı desem? Seni aldatmış olurum- yine yirmi, en çok yirmi beş yaşında oluyorsun.
Elma desem çık armut desem çıkma. Diye öğrettiler bize . Benimle elma lütfen.
Reklam
Bakış açısı ve ön yargı
Bambi çalılıkların arasından çıkıp Büyük Prens' e ilerledi. Geldiğini duyan prens başını kaldırıp baktı, sonra hiçbir şey olmamış gibi otlamaya devam etti. "Bu ne kibirli bakış!" diye düşündü Bambi. Daha demin selam verip kendini tanıtmak, sonra da "Lütfen isminizi bahşeder misiniz?" diye sormak gözüne çok kolay görünmüştü. Oysa şimdi bütün cesareti kaybolmuştu. Korkuyor, Büyük Prens kadar soylu olmadığını düşünüyordu. Yaşlı karaca ise, "Ne hoş, ne zarif bir genç! Onunla konuşmayı çok isterdim, ama şimdi ona gözümü dikip bakmam yakışık kalmaz. Bu sevimli genci utandırmayı hiç istemem doğrusu." diye geçirdi aklından. Başını kaldırıp Bambi' nin üzerinden ilerilere doğru baktı. Bunu gören Bambi, "Onun için varlığımla yokluğum bir." diye düşündü. "Sanki dünyada bir tek kendisi var!". Halbuki yaşlı karaca, "Ona ne desem acaba? Konuşmaya alışık değilim ki kendimi komik duruma düşürmeyecek bir laf bulayım. Çok akıllı besbelli." diye geçirdi aklından. Durdu bir çıkar yol bulamayınca "En iyisi bu işi başka bir sefere bırakmak." deyip yürümeye başladı. Bambi üzüntüyle oracıkta kalakaldı.
Sayfa 56 - Türkiye İş Bankası / Kültür YayınlarıKitabı okudu
64 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.