لَهُ الْمُلْكُ
Yani; mülk umumen Onundur. Sen, hem Onun mülküsün, hem memlûküsün, hem mülkünde çalışıyorsun. Şu kelime, şöyle şifâlı bir müjde veriyor ve diyor:
Ey insan! Sen, kendini, kendine mâlik sayma; çünkü sen kendini idare edemezsin, o yük ağırdır. Kendi başına muhâfaza edemezsin. Belâlardan sakınıp, levâzımatını yerine getiremezsin. Öyle ise beyhûde ızdırâba düşüp azâb çekme, mülk başkasınındır. O Mâlik, hem Kadîr'dir, hem Rahîm'dir. Kudretine istinâd et, rahmetini ittiham etme. Kederi bırak, keyfini çek. Zahmeti at, safâyı bul.
Hem der ki: Ma'nen sevdiğin ve alâkadar olduğun ve perîşaniyetinden müteessir olduğun ve ıslah edemediğin şu kâinât, bir Kadîr-i Rahîm'in mülküdür. Mülkü Sâhibine teslîm et, Ona bırak, cefâsını değil, safâsını çek. O hem Hakîm'dir, hem Rahîm'dir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir. Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi,
"Mevlâ görelim neyler,
Neylerse güzel eyler."
de, pencerelerden seyret, içlerine girme.