Dar çevremde ne kadar içten ve sıcaksam genişleyen muhitlerde o denli çekingen ve hatta silik. Bu yüzden gençliğim iz bırakmaktan sakınarak geçti. Dünyaya gelişimde bile trene, kondüktörü atlatarak binen yolcuların tedirginliğine benzer tuhaf bir duygunun eşlik etmiş olabileceğine inanıyorum. *Muhsin Macit
Hukuk normları öyle yapılandırılmış olmalı ki, farklı açılardan bakıldığında normlar hem bağlayıcı bir özellik taşımalıdır hem de özgürlük yasaları olarak ele alınabilmelidir. Bu durumda bir hukuk normunun geçerliliği devletin, fiilen hukuku kabul ettirirken aynı zamanda meşru yollarla yasa koymayı da olanaklı kılması esasına dayanır.
Sayfa 118 - Ötüken NeşriyatKitabı okuyor
Reklam
Denkleştirici veya düzeltici adalet ise Aristoteles açısından, "hukukî ilişkilerde taraf olanların eşit muamele görmesini gerektirir." Bu uygulama açısından, kişisel ve sübjektif durumların nazara alınmaması önemlidir. Zarar verenin neden olduğu zararı ödemesi, sözleşmeyi bozanın bunu tazmin etmesi ve suç işleyenin cezasını çekmesi denkleştirici adaletin gereği olarak görülür. Ve adaletin sağlanmasını ahlakî değerlerin tezahürü olan hukuka bağlar.
Sayfa 93 - Ötüken NeşriyatKitabı okuyor
Adalet duyusu üstüne inşa edilmiş adalet sisteminde hak, "ödül ve cezanın" adil ve eşit dağıtımıdır.
Sayfa 93 - Ötüken NeşriyatKitabı okuyor
Aristoteles'e göre, siyasî bir toplum, ahlâkî bir toplumdur ve bu toplumda hukuk ve ahlâk iç içe girmiştir. Bu nedenledir ki, hukukun ahlaki bir temelinin olmadığına yönelik iddialar, ahlaki göreceliğin hâkim olduğu dünyada hangi "doğru" diyebileceğimiz öğretinin bize temel olacağı çok sağlıklı bir değerlendirme olarak görülmemektedir. Hukukun ahlaki bir temelinin olması onun adalet duygusunun üzerine inşa edilmesi gerektiğini ifade eder.
Sayfa 92 - Ötüken NeşriyatKitabı okuyor
Şinasi Neriman'ın gözünde, aileyi, mahalleyi, eskiyi, şarklıyı temsil ediyordu; Macit yeninin, garbın ve bunlarla beraber meçhul ve cazip sergüzeştlerin mümessili ve namzediydi.
Reklam
Laiklik: Laik terimi dilimize Fransızcadan geçmişse de kelimenin aslı Latince "laicus"tur. Din adamı olmayan kişiler ve "kiliseye ait olmayan" demektir. Bu durumda laik kişi ruhban sınıfına mensup olmayan kişiyi tanımlamaktadır. Kavramın geçmişten günümüze geçirdiği serüvene baktığımızda da genellikle, dini düzene dayanan toplumda din adamlarının dışında kalanları anlatmak için kullanıldığı görülmektedir. Aynı bağlamda kavramın Yunanca aslı olan "laos" halk, "laikos"da halksal demektir. Benzer örüntüde Hristiyanlıkta da kilise adamlarına “clerici", bunun dışında kalanlara "laici" denilmiştir. Sıfat olarak ise "laik" kelimesi, devletin, bireyin ya da varlıkların ve beşerî ilişkilerin dini normlara bağlı olmayan niteliklerini belirtmektedir.
Sayfa 64 - Ötüken NeşriyatKitabı okuyor
Hukukun egemen olduğu toplumlarda iktidar tutkusuna kapılmış bir siyasetçi, istese de, her türlü aracı kullanamaz. Araçların kullanımı, siyaset aktörlerinin insaflarına ve ahlâkî yetkinliklerine bırakılmamıştır. Siyasetçiler, ne siyasi amaçları adına birilerini çeşitli düzeylerde hak ve hürriyetlerinden yoksun bırakmanın politikasını veya kirli propagandasını yapma imkânı bulurlar ne de dini iktidar olmanın ve iktidarı elde tutmanın bir aracı olarak kullanma imkânına sahip olurlar. Dinin bu politik kullanımı bir süregenliğe dönüşürse, siyasetin tekel olarak sunduğu dindarlık tipolojisi, "dini olduğu için ahlaka ihtiyacı yokmuş gibi davranan" bir kitleye dönüşür.
Sayfa 57 - Ötüken NeşriyatKitabı okuyor
Uzun yıllar önce kaybettiği kendi babasının yerine mi koyuyordu acaba kayınpederini. "Baba sevgisine ve ilgisine ihtiyaç duyduğuma göre,belki de derin bir yalnızlık içindeyim," diye düşündü Macit.
Hukukun kişiye ve menfaat saiklerine göre değişmesi, krizin toplumu sarması demektir.
Sayfa 23 - Ötüken NeşriyatKitabı okuyor
Reklam
Siyaset, hukukun sınırları içerisinde çözüm üretmek, ilkeli ve güvenilir olmak sanatıdır. Siyaset, hem şan ve şerefi hem mal ve makamı adil dağıtabilme yetkinliğinin ifadesidir. Birlikte yaşamanın omurgasını teşkil eden iktisadî adaleti sağlamak hukukun işlediği bir yapıda mümkündür. Bu nedenle hukuk ve siyaset çatışmanın alanı değildir. Burada temel ayrım ancak şu olabilir: Hukuk siyasallaşmamalı fakat siyaset hukuksallaşmalıdır.
Sayfa 18 - Ötüken NeşriyatKitabı okuyor
Yöneten ve yönetilen ilişkisinde yönetenin yönetilenin hizmetkârı olduğuna dair kadim yalanın, yönetenin Tanrı'nın yeryüzündeki temsilcisi veya gölgesi olduğu yönündeki tarihî aldatmacanın temel bir hedefi vardır: Yöneten/yönetilen ayrımını meşrulaştırmak ve yönetenlerin doymak bilmez arzularını maskelemek.
Sayfa 17 - Ötüken NeşriyatKitabı okuyor
Günün bi­rinde felsefede, Türk İnsanının da söyleyebileceği birşey olursa, o zaman Aster'in adı içten bir şükran duy­gusuyla anılacaktır. Macit Gökberk
Ancak, bir yerde ve bir zamanda öyle bir an gelir ki, bu yanıtlar insanı artık kandıramaz olurlar, insan, son sorular üzerinde artık kendisi de dü­şünmeğe başlar; din ile geleneğin verdiği yanıtlarla yetinmeyip bilmek, an­lamak istediğine kendi aklı ile, kendi görgüleriyle ulaşmağa çalışır.
Ortaçağ Felsefesinin eksikliği, Renaissance Felsefesi bölümündeki geniş tutulan karşılaştırmalarla, kısmen olsun, gi­derilmeye çalışılmıştır. ... İstanbul, Ekim 1961 M. G.
Sayfa 7
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.