Her şey, bütün dünya, bütün insanlar ölüm ve yaşam ona birdenbire inanılmaz eğlenceli gelmeye başladı, öyle ki dudaklarındaki alaycı gülümseme dahi farkına varmadan gerçek oldu. Karşısında bir ayna varmışçasına doğruldu, ölümü bekledi ve gülümsedi, gülümsedi, gülümsedi. Ancak ölüm aldatılmaya müsaade etmemiş ve gülümsemeyi kırmıştı. Madame de Prie'yi bulduklarında yüzü korkunç bir şekle bürünmüştü. Yüzündeki öfkeli çizgiler son haftalarda yaşadığı her şeyi; öfke, ıstırap, anlamsız korku, vahşi umutsuzluğunu yansıtıyordu.
48 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
6 saatte okudu
Stefan Zweıg yazdığı eserlerde hep bir yaşanmışlık bir gerçeklik payı sergiler. Bir Çöküşün Öyküsünde Madame de Prie başrolündeki iktidar sahibi ve ilgi odağı kadının nasıl acı bir son ile hayata veda edişini anlatıyor. Açıkçası birçoğu kadının hırsından bu sonu hakkettiğini düşünsede ben Madame de Prie'nin bu sonu haketmediğini düşünüyorum. Sürgün döneminde bile hep güçlü durmaya çalışan gücünden ihtişamından ödün vermeden ilerliyor. Onu bu sona hazırlayan fark edilmeyişi ve ölümünden sonra tamamen ona odaklanacaklarını düşünmesidir. Bu süreçte çeşitli partiler verip fark edilmek istese de farkedilmemektedir. Sarayda söz sahibi olan bir aristokratın kaybolan ihtişamını yeniden kazanmak için yaptığı planı ve bunalımlarını anlatan bu kitap bir kadının çaresizliğini gözler önüne serer. Farklı bir mevkideyken bir anda böyle bir duruma girmesi elbette ki ölümüne de sebebiyet vermektedir. 48 sayfadan oluşan kitap birçok açıdan farklı yorumlanabilir. Ayrıca yazarın çoğu kitabı akıcı nitelikte olup okuyucuyu sıkmadan kendi içine çeken türlerdendir. Tavsiye edebileceğim bir kitap şimdiden iyi okumalar.
Bir Çöküşün Öyküsü
Bir Çöküşün ÖyküsüStefan Zweig · İş Bankası Kültür Yayınları · 202178bin okunma
Reklam
·
Puan vermedi
Malum, Zweig kitapları kısa lakin derin manalı oluyor. Uzun bir kitapta yazarın kalemi özgürdür. İstediği kadar betimler, analitik yorumlar yapar ve derin bir gelişme sonrası sonuca ulaşır. Lakin kısa yazıp da bu kadar derin anlam yükleyip, tüm her şeyi anlatmak bir yazarın değil ancak özel bir misyona sahip kişinin işidir. ~ Edebiyat dediğimiz kavram, zincirleme bir olaydır. Eskiden bu yana yazarlar, başka bir yazarı misyon ederek yazar. Bir nevi etkilenir, kalemini yakın bulur veya örnek alır. Halit Ziya Uşaklıgil’in anlatımının Tolstoy'un kalemine benzemesi gibi, Nilgün Marmara'nın Sylvia Plath'dan etkilenmesi gibi, Nazım Hikmet'in akım konusunda Mayakovski'yi örnek alması gibi... Bunlar gibi birçok örnek sayılabilir. Lâkin Zweig'i ayıran bir şey var. Tüm yazar ve şairlerin çok dışında, çok yüce bir kalemi olan yazar. Eşsiz ve benzersiz. ~ Stefan Zweig işte bu ve daha nice özellikleriyle gelmiş geçmiş en değerli yazarlardan bir tanesidir... Bu kısa öyküsünün konusuna gelecek olursak; XV. Louis döneminde yaşayan Fransız sarayında epey etkili olmuş aristokrat, egolu, ihtişamlı bir kadının öyküsü anlatılır. Bu çöküş ise Madame de Prie'nin bu hayatından sürgünüyle başlar. Prie için artık bambaşka bir hayat vardır... Karakteri ve hayatı çatışmaya başlar. Hırsına yenik düşen, gururlu bir kadının çöküşü. 48 sayfalık olan bu kitap sizi direk olayın içine sokacak ve bir solukta bitirmenizi sağlayacaktır. Varoluşunu arayan ama var olmaktan yoksun bir kadının hikayesi, çöküşü... Bir solukta okuyacağınız bu kitabı mutlaka okumanızı tavsiye eder bol kitaplı günler dilerim.
Bir Çöküşün Öyküsü
Bir Çöküşün ÖyküsüStefan Zweig · İş Bankası Kültür Yayınları · 202178bin okunma
48 syf.
7/10 puan verdi
Kitap Madame de Prie adlı Fransız sarayında çokça hükmü ve etkisi olan aristokrat kadının, birden gözden düşüşüyle bizleri karşılıyor. Madame de Prie sürgün edildiği Normandiya’da kendini derin bir yalnızlıkla savaşır halde buluyor. Kendisi nitekim sürgün edilmeden önce çokça çevresi olan, sevilen ve yüksek saygı gören bir insandan bir anda kimsesiz ve sıradan bir insana mahkum edilişini hazmetmeye çalışır. Fakat onun önceki dünyası o kadar aydınlık o kadar şatafatlı ve o kadar kalabalıktır ki maalesef o bu yalnız ve karanlık sürgün hayatına alışamaz. Bu kitabın ben de uyandırdığı düşünceleri paylaşmak isterim. İnsan her zaman olmasa da bazen fark edilmek ister. Arkadaşlarıdan, ailesiden ve varlığını bildiği bütün insanlardan. Kitapta da olduğu gibi, fark edilmeyen, anlaşılamayan bir insanın ne denli psikolojik bir buhran içinde olduğunu ve bunun sadece psikolojik olarak yanına kalmayıp fiziksel olarakta kendisini ne kadar harap ettiğini görmekteyiz. Ne yazık ki günümüzde bir çok insan ana karakterimizin yaşadığı bu buhranın aynısını yaşıyor ve dikkat çekemiyorlar, tıpkı Mademe de Prie’in o kalabalık içinde söylediği şu cümleler gibi; Evde bir ölü var farkında değil misiniz? O benim! Yalnızlık bir insana bahşedilen en büyük cezadır! Ama merak etme yalnız dostum, ben seni duyabiliyor ve görebiliyorum. Yalnız değilsin.
Bir Çöküşün Öyküsü
Bir Çöküşün ÖyküsüStefan Zweig · İş Bankası Kültür Yayınları · 202178bin okunma
Madame de Prie sonra birkaç mektup daha yazdı, ama tıpkı gömülü insanların bağırmaları gibi, kimsenin onu duymayacağının, yalnızlığının engellerini acz içinde yumrukladığının tamamen bilincinde olduğu bir duyguyla yaptı bunu. Ancak bu davranışıyla zamanı aldatıyordu ve burada, Courbépinr'de zaman en acımasız düşmanıydı.
O artık bir hiç olduğundan beri insanlar ona daha samimi, daha sıcak ama sonra yeniden soğuk davranıyorlardı. Kadınlar ona artık imrenmiyor, küçük hainliklerle onu iğnelemiyor, erkekler çevresinde pervane olmuyordu. Onunla birlikte gülüp eğleniyor, ona iyi bir arkadaş gibi yaklaşıyorlardı ama kimse sahte sevgi sözcükleri söylemiyor, yalvarmıyor, gönlünü okşamıyor, ona saldırmıyordu; Madame de Prie kudretini tamamen yitirdiğini bunlardan seziyordu.
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.