O da(M.Kemal) pek çok Osmanlı entelektüeli gibi, “madde” nin oluşumunu anlayabilmenin asır sonu vülger materyalizminin gelecek tasavvuru olarak sunduğu “bilime dayalı” toplumu yaratmanın ilk adımı olduğunu varsaymıştır. Kendisini yakından gözlemleyen Halide Edib, onun maddesel olmayan, mantık ve zekâ ile (Büchner'in bunlara deneyi de ekleyeceği şüphesizdir)”91 açıklanamayan, metafizik alanına giren hiçbir şeyi dikkate almayan kişiliğine vurgu yapmıştır.”92 Mustafa Kemal'in, asır sonu bilimcileri gibi, “maddeden ibaret olan evren ile sürekli evrilen yaşamı anlama konusunda insan zekâsına yegâne yol göstericinin deneysel bilim olduğunu” düşündüğü şüphesizdir.
Böylesi bir bilimci yaklaşım, ünlü vecizesinin devamında da dile getirdiği gibi, “ilm ve fennin haricinde mürşid” aramanın “gaflet, cehalet ve dalâlet” olduğunu savunmuştur.”93 Bu, şüphesiz, dine yönelik dolaylı bir atıftır. Etkisi altında kaldığı bilimcilik, Mustafa Kemal'in metafiziği reddederek, dinleri, ilâhi bir gücün emirleri yerine, insanlar tarafından belirli ihtiyaçlara cevap verme amacıyla yaratılan sistemler olarak tanımlamasına yol açmıştır.