Aşağılanmışlık böyle bir şeydir Dostoyevski'de. Başkasının aynasından yansıyan yetersizlik duygusu, ötekinin bakışının açtığı gurur yarası. Üstelik Dostoyevski'nin romanlarında bu yara daima (fiziksel) açlık duygusunu bastırır.
"Bakış" bölümünde, başkasının bakışına maruz kalmanın yabancı bir dünyada insanı bir gölge gibi izleyen bir bakışa mıhlanıp kalmak, o bakışı içselleştirmek anlamına geldiğini söyler Sartre. Kendimi görürüm, çünkü biri beni görüyordur. Beni düşman bir dünyanın orta yerinde savunmasız, incinebilir, çırılçıplak bırakmıştır. İnsanın giyinmesini de kendini bakıştan kurtarma çabasının metaforu olarak kullanır Sartre. İnsan giyinerek çıplaklığını gizlemek, utançtan kurtulmak, bir bakıma "görülmeden görme hakkı"na sahip olmak ister. Bakışın nesnesi değil, yalnızca öznesi olmak; görülen değil, yalnızca gören olmak ister.
Reklam
Görülme ihtiyacının görülme tedirginliğini beraberinde getirmesi
Bakışın, çoğu psikanaliz kuramının vurguladığı aynalayıcı özelliğine değil, oradaki egemenlik ilişkisine, ötekinin bakışının tek taraflılığına, bunun yol açtığı tedirginliğe çevirmişti Sartre esas dikkatini.
Oğuz Atay yalnızca "tutunamamanın acısı"nı değil, aynı zamanda bu acının bir dilsel şiddete maruz kalmak anlamına geldiğini, "aşağılayan, ezen, soluk aldırmayan kelimeler"le savaşmayı gerektirdiğini de anlatmıştı. Acının bir inandırıcılık kaybına yol açmadan, acı çekeni küçük düşürmeden, onu aynı zamanda yüceltmeden nasıl anlatılacağını sorun edinenler için muazzam bir ufuk sunar yapıtları.
Devasa romanındaki şaka örtüsünü ucundan bir kez daha kaldırarak, upuzun bir liste halinde, sanki hiçbir şeyi dışarıda bırakmama gayretiyle şöyle tanımlamıştı "onlar"ı orada Atay: "bilerek ya da işledikleri suçları bilmek zahmetine katlanacak kadar dahi düşünmediklerinden bilmeyerek, eziyet eden, hor gören, alay eden, ıstırabı paylaşamayan, insanlar arasına duvarlar çeken, küçümseyen, çaresiz bırakan, yalnız bırakan, terk eden, baskı yapan, istismar eden, ezen, cesaret kıran, iyilik etmeyen, değer vermeyen, kalbi temiz olmayan, doğruyu yanlış gösteren, yanlışı doğru gösteren, samimiyetsiz, insafsız, korkutan, yanına yaklaştırmayan, başkasının yaşama hakkına saygı duymayan ve kendinden memnun olabilmek için her davranışı meşru sayan onlar... "
Sürüden ayrılanın kolayca alay konusu olduğu bir toplumda, sürüden ayrılmayı göze almış yazarın kırılmasından doğal ne olabilir? Bu toplumu bu kadar dar görüşlü, bu kadar ikiyüzlü, bu kadar vurdumduymaz yaptıkları için hangimiz "onlara" kızmıyoruz ki?
Reklam
Şahane mazlumların yüceltilmesi, sonuçta, onları mazlumlaştıran şahane sistemin yüceltilmesinden başka bir şey değildir." Adorno
Var olabilmek için başkasının bakışına muhtaç olan şey: bakışın yalnız öznesi değil, aynı zamanda nesnesi.
'' Istırabımızı sanatımıza gömelim" İşte kalem, işte ıstırap albayım.... ''
Dostoyevski 'nin kendilerini bu dünyada davetsiz bir konuk gibi hisseden, şöleni şölen kılan yasayla ancak alçalarak baş edebilen, bu yüzden alçaklıklarına kıskançça bağlanmış kahramanlarının bize söylediği de budur: Yarayı ancak açan iyileştirebilir; ama o da iyileştirmeyecektir.
796 öğeden 661 ile 670 arasındakiler gösteriliyor.