Dinlerdik onun şi'rini ben lâl, o hayali.
Lâkin ne kadar hüzn ile tev'emdi meâli,
Lâkin ne kadar târ idi sensiz o nazarlar!
Guyâ, o zaman nurunu, ey mâh-ı mükedder,
“Cezbe-dârân-ı cünûn-ı aşka karşı berk urur
Mâh-ı enver vech-i Leylâ’dır şeb-i mehtâbda”
~~~•
“Kendinden geçen çılgınlar aşka ateş püskürür
Parlak ay Leyla’nın yüzüdür mehtaplı gecede”
Nûrunu mâh mihr-i ruhundan alur müdâm
İnkâr ederse şehr güvâhumdürür temâm
(Ay, nûrunu senin güneş yüzünden alıyor.
Eğer inkâr ederse bütün bir şehr benim şâhidimdir.)
Bir gün gezinti esnasında bir pencereden içeriyi gördü. İçeride içki içen ve sarhoş gibi görünen bir genç vardı. Hazreti Ömer'in celali hepinizin malumu! Kapıyı yıkıp içeri girdi, genci yakasından kavrayıp şöyle söyledi; "Demek benim gözetimim altında iken içiyorsun!?" Genç ise, "Ben bir haram işledim, sen ise üç." diye
-Mihr ü mâh ister cemâlinden zekât
Fâilâtün fâilâtün fâilât
-Ey sevgili! Güneş ile ay (bile, sana hayranlıklarından dolayı) güzelliğinin zekâtını isterler. Gerisi tekrar, tekrar ve tekrardır...
*Nesimî