Din ile siyaset aynı arabada gittiğinde, sürücüler karşılarında hiçbir şeyin duramayacağını sanır. Dümdüz gider, hızlandıkça hızlanırlar. Engelleri tamamen gözardı eder, körlemesine gidenlerin uçurumu çok geç fark edeceğini unuturlar.
Sonuna dek izlenen yol insanı hiçbir yere götürmez. Bir dağın gerçekten dağ olup olmadığını anlamak istiyorsanız ona biraz tırmanmanız yeter. Dağın tepesine çıkarsanız dağı göremezsiniz.
Psiko tedavinin temellerinin atılmasında büyük payı olan Josef Breuer'in, bu kitabın ana karakteri olarak dikkatleri üstüne çektiği bir felsefik eser.
Aynı zamanlarda yaşamış Nietzsche ile yolları kesişir ve ikisinin de hayatını ve hayata bakış açısını değiştirecek zorlu bir sürece girerler. Bu sürecin sonunda ise, hem okuyucu için hem de karakterler için çıkarılacak dersler vardır.
Irvin Yalom'un bu harika eserinin dilimizde de sürükleyiciliğini ve etkileyiciliğini sürdürmesinde, çevirmenin de katkısını es geçmemek gerekir. Ana tema, konu, işleyiş ve akış olarak son zamanlarda okuduğum en iyi eserlerden. Felsefi ve psikoloji alanına ilgili olanlar başta olmak üzere, okunmasını tavsiye edeceğim kitaplar listesine girdi bile.
Giriş cümlesi olarak şunu söylemeliyim ki daha önce okumadığım ancak iyi ki okumuşum dediğim bir yazar. Sosyal medyada görüp, ismiyle dikkatimi çeken bu kitap da, insanın düşünce gücüyle her türlü zihinsel, fiziksel sıkıntısını yenebileceğini ve kendinden uzakta tutabileceğini savunuyor. Yer yer motive edici cümleler, öneriler ve yaşadığımız sıkıntıya dair nedensel tahminleri ve bu tahminlerin çoğunlukla tutuyor olması da iyi bir gözlemci ve yazar olduğunu gösteriyor. Bazı bölümlerinde size hava hoş tabi gibi bir düşünce geçirme yanılgısına düşeni de son kısmında kendi hayat hikayesiyle bağlıyor. Kişisel görüşüm, zihniyle boğuşan insanlar olmak üzere okunması gereken bir eser.
Sevgi hiç beklemediğimiz zamanda, sevgiyi aramadığımızda gelir. Sevgi avına çıkmak asla doğru eşi bize getirmez. Sadece özlem ve mutsuzluk yaratır. Sevgi hiçbir zaman dışımızda değildir; içimizdedir.