Birçok şairin şiir kitabını okudum hala da okumaktayım. Ama Mahrem ve Münzevi'nin yeri bir başkadır. Birçok şairin kitaplarını okurken her şiirinden etkilenip keyif almak mümkün olmamakta şiir kendisini açmamakta ya da mecrasına sürüklemez. Ama Mahrem ve Münzevi'nin neredeyse her sayfasında yakıcı mısralar bulunmakta şiirler kendini okutmakta.
Sarsıntı
Sürgün ırmaklar gelir öteden, boz bulanık
Kalbimi ayırmalı gölgeler arasından
Bu ses pinhandır bana, titrek, ölgün ve yanık
Bulutlar kararıyor yüzümün karasından
Aykırı semalarda yağmura tutulmuşum
Kanadımı şimşekler ortasında bulmuşum
Meğer çöl aynasında ben de avutulmuşum
İçime kan damlamış güneşin yarasından
İnkişaf zebunudur ateş yalımı düşler
Feveranla büyüyor sitayişler, cümbüşler
Sefil bir pencereden bana bakan gülüşler
Ufukları yıkıyor yine naz belâsından
Tan yerinde bırakıp son efkarlı gecemi
Kırmalıyım bir sevda ufkunda kelepçemi
Karanlıkta dev miyim, aydınlıkta cüce mi
Kurtulmalıyım artık hüznün Kerbelâsından
YAĞMUR
Vâreden'in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat
Yıllardır boz bulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur,
YÜREĞİM BENDE DEĞİL
Göklere bakıyorum; gözlerim bende değil
Bir demirci körüğü gibi içimde zaman
Yürüyebilir miyiz söndürüp lambaları
Âvâre gülücükler, çığlıklar arasından
Seni gördükten sonra terk ettim aynaları
Sanki çağırıyorsun kalbimi ufuklardan
Her sabah gemilerle açılıyorum sana
Her akşam parça parça dönüyorum sulardan
SENİ ÇAĞIRIŞIM BOŞUNA DEĞİL
Yüreğim adına çağırdım seni
Bulutlara tutun, yağmurlarla gel
Güneşin doğup da, battığı yerden
Yalnız benim olan bir baharla gel
Gel ki, ayak sesleri duyuluyor yokluğun
Kuşları da ağlatan bir depremdir gökyüzü
Ölümsüz bir cazibe saklıyor evlerinde
Dönüşü olmayana çekiyor ömrümüzü
Sabrını taşıyarak sırtımda semenderin
Gidiyorum en gizli ormanına gecenin
Güneşten usul usul çalıyorum gölgeni
İhanet kurşunuyla vursun avcılar beni
Vaatler, meyhaneler, nağmeler, sesler yalan
Neruda'nın Umutsuz Şarkı'dır duyulan
Kanatları çiçek turnalarla gel
Sırları gösteren aynalarla gel
Yıkılsa da dünyam avuçlarımda
Benzeri olamayan dünyalarla gel
NEREDEN BİLECEKSİN
Nereden bileceksin, şehrin sokaklarında
Kaybolan ışıkların gözlerim olduğunu
Her seher yüreğimde açan karanfillerin
Her akşam ellerinde sararıp solduğunu
Nereden bileceksin
Kim bilir, belki bir gün kapıma geleceksin
Siyah tüylü martılar yorgun pencerelerde
Bakışları yanacak antika fenerlerin
Benimle ağlayacak,
İSTANBUL VE SEN
Gemiler gidiyor, sen gidiyorsun
Sulara yansıyor yeşil gözlerin
Hüzün dalga dalga, ısız ve derin
Beni İstanbul'a terk ediyorsun
Sensiz ne şehrayin, ne deniz kalır
Gidersen, harabe olur İstanbul
Martılar göç eder; sular alçalır
Kendini çöllerde bulur İstanbul
Güneşi rengârenk şavkınla her an
Saçlarını tarar iken bulurum
Beyazdır gecenin kalbinde zaman
Ellerini arar iken bulurum
Sensiz çözülür mü gül ve muamma
Yüreğimden hala habersiz misin
Adını göklere yazarım amma
Metâbı kaybolur düşlerimizin
ANSIZIN
Bazen ayın on dördü kadar şehla ve güzel
Bazen de yalnızlıktır bakışları bir kızın
Nereden, hangi rüzgâr esiyorsa bilinmez
Gözleri gökyüzünü karartıyor ansızın
Unutulmuş bir anda muamma bir şarkının
Dalgın nağmelerinde duyuyorum ahını
Ağlayan kirpikleri bazen kumral ve kısa
Yine de yaralıyor devlerin sabahını
Bazen karanlıkları örtecek kadar uzun
Alevli saçlarında dağılıyor gül ve gün
Kalbinden bir çiçeği koparıyor sonsuzun
Savaşta yenik düşen gemiler kadar üzgün
Hummalı bir denizin efsunuyla yeniden
Her şey sanki yeniden başlayacak derinde
Hayalinde bulurum solgun karanfilleri
Yaralı bir güvercin görürüm ellerinde
O VE BEN
O ve ben, yeryüzünde su ve toprak gibiyiz
Halimiz biraz Mecnun, biraz Leyla sayılır
İkimiz de mahzunuz, dalgın, ürkek ve sessiz
Göğsümüzden hindiba kokuları yayılır
AŞK VEREMLİ BİR TÜRKÜDÜR
Münzevi bir kalpten, ıssız hayattan
Yayılır evlerin aynalarına
Yaralı atlarla geçer sırattan
Aşk veremli bir türküdür
Gökleri arayan yaslı buluttan
Gezginler sessizce yola koyulur
ADIN SENİN
Saçlarına can veren yıldızlar nerde gülüm
Hangi ferman dokundu bakışlarına senin
Belki sahrada değil, şimdi göklerde gülüm
Taşıyor bulutları gözlerinde nazenin
Senin her kirpiğinde bir dervişin âhı var
Muhteris aynaların eskidiği yerdesin
Yüzünde en çaresiz devlerin günahı var
Zamanı sonsuzluğa bağlayan