304 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
10 günde okudu
Şamanlığın inanç ve geleneklerimiz üzerinde ne kadar etkisi bulunduğunu uzun bir süredir merak etmekteydim. Şimdiye kadar internet ortamında karşıma çıkan bilgiler batıl inanç ve kullanmış olduğumuz isimler üzerinde yoğunlaşmaktaydı. Daha sağlıklı bilgiye ulaşmak amacıyla konusunda uzman bir yazardan Fuzuli Bayat’tan Şamanlığın ne olduğunu, ayrıca
Ana Hatlarıyla Türk Şamanlığı
Ana Hatlarıyla Türk ŞamanlığıFuzuli Bayat · Ötüken Neşriyat · 201780 okunma
İslam Düşüncesinin Teşekkülü Döneminde Gnostizm’in Etkileri:
Şinasi Gündüz, “Mitoloji ile İnanç Arasında” adlı kitabında Gnostizmi şöyle anlatmaktadır: “Gnostizmin tam bir tarifini yapmak genellikle zor olmakla birlikte, gnostizmin Tanrı, alem, insan, kurtuluş ve bilgi gibi temel konularda kendine özgü açıklamalar getiren ve M.Ö. 5’nci ve 4’ncü Yüzyıllardan itibaren çeşilti Ortadoğu toplumlarınca yaygın olarak temsil edilen dini-felsefi bir akım olduğu söylenebilir. Yahudilik ve Hıristiyanlık içersinde Batı tipi gnostik inanç ve öğretileri temsil eden birçok ekol var olduğu gibi, tamamıyla gnostik bir karaktere sahipolan ve Doğu tipi gnostik gelenekler olan “Sabiilik” ve “Manihaizm” gibi akımlar da mevcuttur. Ortadoğu menşeli olan gnostik inanç ve öğretilerle Hint geleneği arasında da çeşitli konularda dikkate değer benzerlik ve paralellikler mevcuttur.
Reklam
Rahiplerin kendisine Mani dini hakkında anlattıklarına hayran kalan Bögü Kağan, hayvansal gıdalar yemeyi yasaklayan, savaşçılık duygusunu zayıflatan bu dini resmen kabul etti. Kağan'ın hedefi Uygurların bozkır hayatını bırakıp şehirli olmalarını sağlamak, dolayısıyla ülkesini daha mamur ve refah içinde yaşanan hâle getirmekti. Bögü Kağan, Manihaizm'i kendi halkına kabul ettiren ilk ve tek hükümdar (Orta ve Doğu Asya'da başka örneği yoktur.) olarak göze çarpmaktadır.
Sayfa 204Kitabı okudu
Yaşamın karşıtı ölüm değildir. Ölümün karşıtı doğumdur. Doğum ve ölüm, yaşam diye adlandırdığımız sürecin birer parçasıdır. Ölüm de doğum kadar bir parçasıdır yaşamın. "Hayat işte," deriz birisi öldüğünde. "Haydi hayata," deriz bir doğum olduğunda. Doğumu ya da ölümü yadsımak, yaşamı yadsımakla aynı şeydir. Ölümü yadsımakla, ölüme karşı isyan etmekle, ölümsüzlük peşinde koşmakla, yaşamı yadsımış olu ruz. Dolayısıyla, örneğin Freud'un dediği gibi, insanda iki içgüdü olduğunu, bunlardan birinin yaşama, ötekinin de ölme içgüdüsü olduğunu söylemek, saçmalıktır. Yaşamı açıklamak için böyle bir Manihaizm'e ihtiyacımız yok. Yaşam ve ölüm, iyilik ve kötülük güçlerinin varlığını açıklamaya çalışırken böyle bir ikilige başvurmak gereksiz. Ölüm de doğum da yaşamın kapsamı içindedir. Böyle bir ikiliği yaratan yalnızca bizim algılayışımız, yalnızca bizim korkumuzdur.
Sayfa 159Kitabı okudu
Manihaizm dini eski İran dini olan Zerdüştlükten, Hıristiyanlıktan ve keza Budacılıktan pek çok unsurlar almış ve bunları bir araya getirerek karma bir din yaratmıştır. Propagandaya uygun bu din öz itibariyle birçok düşünce ve dinle uyum içinde bulunuyor, böylelikle her yerde kendine yandaş toplayabiliyordu.
Yaşamın karşıtı ölüm değildir. Ölümün karşıtı doğumdur. Doğum ve ölüm, yaşam diye adlandırdığımız sürecin birer parçasıdır. Ölüm de doğum kadar bir parçasıdır yaşamın. "Hayat işte," deriz birisi öldüğünde. "Haydi hayata," deriz bir doğum olduğunda. Doğumu ya da ölümü yadsımak, yaşamı yadsımakla aynı şeydir. Ölümü yadsımakla, ölüme karşı isyan etmekle, ölümsüzlük peşinde koşmakla, yaşamı yadsımış oluruz. Dolayısıyla, örneğin Freud'un dediği gibi, insanda iki içgüdü olduğunu, bunlardan birinin yaşama, ötekinin de ölme içgüdüsü olduğunu söylemek, saçmalıktır. Yaşamı açıklamak için böyle bir Manihaizm'e ihtiyacımız yok. Yaşam ve ölüm, iyilik ve kötülük güçlerinin varlığını açıklamaya çalışırken böyle bir ikiliğe başvurmak gereksiz. Ölüm de doğum da yaşamın kapsamı içindedir. Böyle bir ikiliği yaratan yalnızca bizim algılayışımız, yalnızca bizim korkumuzdur.
Sayfa 159Kitabı okudu
Reklam
Senin dinin sana, benim dinim bana
Manihaizm 6. yüzyılda Batıda, özellikle Afrika ve küçük Asya'da çığ gibi büyümeye başlar. Bir ara Hıristiyanlığı tehdit eder olur. Ne ki, din yayılması savaşını sürdürmeye soluğu yetmez. Batı'da Hıristiyanlık, Doğu'da İslamlık, onun yazılı kitaplarını bile yok ederler. Böylece Mani katı bir gizem bulutunun altında kalır. Onun üzerine bugün bildiklerimiz, ancak Hıristiyan ve Müslüman din adamlarının güvenilmez yazılarına dayanır.
Uygurlar ahlak itibariyle de mükemmel insanlardı, samimi bir medeni camia teşkil ediyorlardı. İpekçilik, meyvecilik ve şarapçılığı mükemmel inkişaf ettirmişlerdi. Kumaş imalinde çok mahirdiler. Kadınların cemiyetteki mevkii yüksekti. Pamuk, keten ve ipek elbiseler, müzeyyen ve sırmalı kürkler giyerlerdi. Diğer Türkler gibi, Uygurlar da din meselesinde müsamahalı idiler. Burada Budizm, Manihaizm, Hıristiyanlık ve Şamanlık yerleşmişti. Mutaarrız(yayılmacı) vaziyeti dolayısıyla kendisine karşı uyanık bulunmayı icap ettiren İslamiyetten de birçok şeyler almışlardı, cuma günü bayram eder ve ibadetlerden önce abdest alırlardı. Mabetleri ve manastırları çoktu. Bunlar rahiplerle dolu idi. İlim de iyi inkişaf etmişti. Çin usulünce kitap basma sanatı da girmiştir.
Sayfa 137 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 3. Baskı: Şubat 2020, İstanbul
Manihaizm dini eski İran dini olan Zerdüştlükten, Hıristiyanlıktan ve keza Budacılıktan pek çok unsurlar almış ve bunları bir araya getirerek karma bir din yaratmıştır. Propagandaya uygun bu din öz itibariyle birçok düşünce ve dinle uyum içinde bulunuyor, böylelikle her yerde kendine yandaş toplayabiliyordu.
Türklerin kitle hâlinde Hıristiyan olması, Şamanizm'den geçiş sürecinde Bizans propagandasıyla olmuştur. Bunun dışında Uygurların Nestûrî rahiplerinin etkisiyle Manihaizm gibi Hıristiyanlığı kabul ettiği bir dönem de var. İlginçtir; Efes konsilinde aforoz edilen bu mezheb İran'da ama büyük ölçüde Türk ve Moğollar arasında yayıldı. Sonra 14-18. yüzyıllarda Rus Kilisesi'nin Kazan ve Sibir hanlıklarının topraklarında yaptığı misyonerlik faaliyetleri söz konusu... Buralarda vuku bulan tanassurlar nitelikçe birer facia olduğu için sayı çok abartılıyor (Mişerler). Aslında olabileceğinin en azıdır.
Sayfa 39 - Kronik Kitap 5.BaskıKitabı okudu
Reklam
Aldanmak üzerine:
Bugün de karbonhidrat ve şekere aldandım... Ne ilginç bir kelimedir aldanmak: "Al sözcüğü Eski Türklerin Budizm Manihaizm gibi dinleri seçtiği dönemlerde anlam kötüleşmesine uğrayıp hile, dalave karşılığında yaygınlaştı. Al sözcüğünden önce aldamak fiili, ardından da aldanmak ve aldatmak türedi. 'Aldanmak, aptallık değildir. Aldanmayacağını sanmak aptallıktır.' Peyami Safa" Hatice Şirin (s. 228)
Türklerin bilinen en eski yazılı belgeleri Türk runik harfleriyle yazılmış metinlerdir. Bu metinlerin bir bölümü hatıra taşı, mezar taşı ve kayalara, bir bölümü ise günlük hayatta kullanılabilen birtakım nesne ve eşyalar üzerine yazılmıştır. Yedinci yüzyılın son on yılı içerisine tarihleyebileceğimiz Çoyr yazıtını en eski tarihli yazıt olarak kabul edersek yedinci yüzyılın sonlarından başlayan bu yazı kültürü, Türklerin Manihaizm ve Budizm dinine mensup zamanlarında bile unutulmamış ve bu harfler daha uzun bir süre kullanılmıştır.
Kronik Kitap, epubKitabı okudu
Tanrı-insan kavrayış ve algılayışına dayanan ve toplumsal mülkiyeti ve ka­ dınlar da dahil genel eşitliği öngören eski İran-Kürdistan-Mezopotamya inançları olan Manihaizm, Mazdekçilik, Hürremilik ve Zerdüştçülük, Anadolu Aleviliğinin inaçsal-felsefi omurgasını oluşturuyor. Bu, aynı zamanda bir emekçi sınıf ideolo­ jisidir: "IX. yüzyıldan
Arapça, Kur'an gibi bir metnin etrafında sürekli ana yapısını korumuş, İslamiyetin ortak dili olmuş, İslamiyetin ulaştığı birçok halk ya Arapçayı benimsemiş yahut da derinden etkilenmiştir. Göçebe veya yarı göçebe halkların dili olan Türkçe ise dağılan imparatorluklarla birlikte dağılmış, her dağılıştan sonra başka bir medeniyet çevresinde yeniden toplanmaya, varlığını sürdürmeye çalışmıştır. Yazılı metinleri olup da kaderini takip edebildiğimiz Türk halkları Gök tanrı dininden Budizm'e, Manihaizm, Hıristiyanlığa, Yahudiliğe kadar birçok farklı kültür alanına sürüklenmişler, ama Türkçeyi yaşatmayı her zaman başarmışlar.
Sayfa 8 - Ön söz kısmından.Kitabı okudu
Kötülük Problemi & Manihaizm
Klasik Kötülük Problemi, Tanrının böyle şeylere neden izin verdiğini açıklama sorunudur. Her şey Tanrıdan geliyorsa, kötülük de ondan geliyor olmalıdır. Bir anlamda, Tanrı böyle olmasını istemiş olmalıdır... Daha gençken Augustinus, Tanrının kötülüğün olmasını istediğine inanmaktan kaçınmanın bir yolunu bulmuştu. O bir Maniciydi. Manihaizm, Pers (günümüz İran'ı) kökenli bir dindi. Maniciler, Tanrının en büyük güç olmadığına inanırlardı. Bunun yerine, eşit güce sahip iyi ile kötü arasında sonu gelmez bir mücadele vardı. Bu bakış açısına göre Tanrı ile Şeytan, süregiden bir hakimiyet çatışması içindeydi. Her ikisi de son derece güçlüydü, ama ikisi de diğerini mağlup edecek kadar güçlü değildi. Belirli zamanlarda belirli yerlerde kötülük üstün gelirdi. Ne var ki üstünlüğü asla uzun sürmezdi. İyilik geri döner ve kötülüğe karşı tekrar zafer kazanırdı. Korkunç şeylerin neden gerçekleştiği böyle açıklanıyordu. Kötülük karanlık güçlerden, iyilik ise ışığın gücünden gelmekteydi. Maniciler, iyiliğin, insanın içindeki ruhtan geldiğine inandılar. Kötülük ise tüm zaafları, arzuları ve yoldan çıkartan eğilimleriyle bedenden gelmekteydi. Bu da kimi zaman insanların neden kötülük yapmaya sürüklendiğini açıklıyordu. Kötülük problemi Maniciler için büyük bir problem değildi çünkü onlar Tanrının gerçekliği her yönüyle kontrol edecek kadar güçlü olduğu fikrini kabul etmiyorlardı. Tanrı her şey üzerinde güç sahibi değilse, o zaman kötülüğün varlığından da sorumlu değildi, ne de kötülüğü engellemekte başarısız olduğu için suçlanabilirdi.
Sayfa 60 - Alfa Yayınları
93 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.