Kitabın felsefi anlatımı, olaylara ve objelere bakış açısı ilginç, dikkat çekici ve düşündürücü. Maria ve Raif'in arasındaki karşılıksız sevgi bağı okuyucuyu duygulandırır. Sonunun ne olacağı az çok belliydi. O yüzden kitabı bitirdiğimde "Aaa" diye şaşkına dönmedim. Ama insana manevi anlamda pek çok duygular kazandıran, düşünce ufkunu genişleten bir başyapıt.
İnanın bu kadının kitabı harika.Bir anne olarak silkelenip kendinize gelmenizi sağlıyor.Çok samimi,doğru tespitleri var çocuklar hakkında.Çocuğun dünyasına çocuğun gözünden bakmanızı sağlıyor.iyi ki kızım daha küçükken bu kitabı okumuşum diyorum...
‘Kürk Mantolu Madonna; Maria Puder’, ‘Üst Kattaki Terörist’in Alt Kattaki Komşusu; Nurettin ‘, ‘Yüzüncü Ad’ın Dul Kadını; Marta’, ‘Baltası Kadar Masum Katil; Raskolnikov’, ‘İsimle Ateş Arasında; Nihade’, ‘ 5 yaşında kocaman bir çocuk; Alper Kamu’, ‘Afili Filinta; Nuh Tufan’, ve dahası...
Ben kimseyi Ömer kadar sevmedim.
Öyle roman
Güzel bir polisiye roman. Dina ve Anneli çok yakın iki arkadaştır ve Anneli Joakim ile evlenmek üzeredir. Anneli gelin çiçeğine bakmak üzere çiçekçiye girer ve sonra bir daha görülmez. 3 gün sonra evlerinin arkasında ölü olarak bulunur. Bu arada Stockholm polisinden Christer Wick cinayeti araştırmaya başlar. Sonradan olaylar gelişecek ve bir cinayet daha işlenecektir. Acaba Wick bu cinayetleri kimin işlediğini çözebilecek midir?
1896'da çıkan kitap şairin ikinci kitabı. Rilke biraz kendi iç dünyasına gömülü bir şairdir, bazı taraflarıyla abartılı da gelir yaşamın nasıl ele alınmasıyla ilgili, sevgiye bakışı falan. Ancak bugünün şiirinde pek bulunmayan saf lirizmi özleyen okur için önerilir. Kitapları ucuz ve hacmi fazla olmadığından şairin tüm kitaplarını kronolojik sırayla okumak daha mantıklı geliyor. Haydi iyi okumalar.
Düşten TaçRainer Maria Rilke · Cem Yayınevi · 200584 okunma
“Görmeyi öğreniyorum. Bilmiyorum neden, her şey içimde daha derinlere işliyor, her zamankinden daha derinlere. Bir iç dünyam varmış da bilmezmişim. Her şey, şimdi oraya gidiyor. Orada ne olup bitiyor, cahiliyim.
Trenin hareket saati gelmişti. Bir memur vagon kapısını örtüyordu. Maria Puder merdiven basamağına atladı, sonra bana eğilerek yavaş bir sesle, fakat tane tane: ''Şimdi ben gidiyorum. Fakat ne zaman çağırırsan gelirim...'' dedi. Evvela ne demek istediğini anlamadım. O da bir an durdu ve ilave etti: ''Nereye çağırırsan gelirim!''
Sonra düşünün, dünyada hepimizin hoşlandığımız birçok kimseler, mesela benim hakikaten sevdiğim birçok dostlarım vardır. Şimdi ben bütün bu insanlara aşık mıyım?”
Ben fikrimde ısrar ederek:
“Evet,” demiştim, “en çok sevdiğinize hakikaten ve diğerlerine birer parça aşıksınız!”
Maria hiç beklemediğim bir cevap vermişti:
“Şu halde niçin beni kıskanmadığınızı söylüyordunuz?”
Söyleyecek bir şey bulamayarak bir müddet düşündüm, sonra izah etmeye çalıştım:
“İçinde hakikaten sevmek kabiliyeti olan bir insan hiçbir zaman bu sevgiyi bir kişiye inhisar ettiremez ve kimseden de böyle yapmasını bekleyemez. Ne kadar çok insanı seversek, asıl sevdiğimiz bir tek kişiyi de o kadar çok ve kuvvetli severiz. Aşk dağıldıkça azalan bir şey değildir.”