Jack London ismini duyduğumda aklıma gelen ıssız karlı ormanlar, vahşi kurtlar ,yaşam mücadelesi vs. Eseri okumaya başladığımda okuduğum tüm kitaplarından hareketle yine teması benzer şeylerle karşılaşacağımı düşündüm ancak farklı bir konu ve manzarayla karşılaştım.
Martin Eden'i okumaya başladığımda genç, kaba, cahil fakat öğrenmeye istekli ve buna yetecek sonsuz enerjisi olan bir karakterin hikayesini okuduğumu gördüm. Martin tesadüf eseri burjuvanın tipik bir örneği olan Ruth ile karşılaştığında sırf onu ve aşkını elde etmek için büyük bir mücadeleye girecek, çalışacak , çabalayacak, öğrenecek, gelişim katedecek, iyi bir yazar olacak; içerisinde bulunduğunda hayatının anlamını! ve sevdiği kızı elde edeceği burjuva sınıfına adımını atmak için tüm gücünü sarf edecekti. Nitekim onun bitmek bilmeyen enerjisi tüm olumsuzluklara rağmen iyi ve aranan bir yazar haline getirdi. Fakat Martin'i hayal kırıklığına uğratan ve hayal kırıklığını dile getiren defalarca söylediği şu cümlesi herşeyi özetliyordu: " Ben hala aynı Martin'im. Değişen ne?" Sırf iyi bir yazar olmak için gayret edipte elle tutulur bir başarı elde edemediği için Ruth'ın bile terkettiği Martin bir anda kitapları satmaya, para kazanmaya başladığında tüm toplumun saygısını kazanmıştı. Hatta Ruth bile kaybolan aşkını birden içinde duyumsamaya başlamıştı. İşte Martin Eden bu sahteliğe, bu yapmacıklığa tahammül edemez hale gelmiş ve hala aynı Martin olmayı sürdürmüştür. Zaten eserin sonundaki eylemi ancak ve ancak, zorlamayla burjuva sınıfına dahil olmaya kalkan Martin değil, 'Hala aynı Martin' yapardı.