Mao Tse-Tung'un, Karl Marx ve Lenin'den, Sovyet Rusya ve Doğu Avrupa'daki sosyalist ülkelerin tecrübelerinden çok farklı bir doktriner düşüncesi olmuştur veya pratikten doğan bir zaruretle karşılaşmıştı. Şöyle ki; Sovyet Rusya ve diğer Doğu Avrupa sosyalist ülkeleri, Marksizm-Leninizm prensiplerine uygun olarak, komünizme geçebilmek için önce sosyalist sistemi kurmaya çalışmışlardı. Yani feodalizm-sosyalizm-komünizm, aşılması gereken esas merhalelerdi (aşamalardı). Öyle ki, bu ülkelerde esasen daha önce bir endüstri mevcut olduğu için, bunlar feodalizmden sosyalizme geçişte büyük problemlerle karşılaşmamışlardı. Hâlbuki Çin için durum böyle değildi. 1950'lerin başındaki Çin, tam anlamı ile ve bütün unsurları ile "feodal" bir ekonomik yapının içindedir. Buna karşılık, otuz yıl süren çabalardan sonra Çin'in idaresini eline alan komünizm, sekiz yüz milyonluk bir kitleye en kısa sürede bir şeyler vermek zorundadır. Başka bir deyişle, Çin en kısa sürede ve en kısa yoldan feodal çizgiden sosyalist çizgiye atlamak zorundadır. Hatta ve hatta Mao, mümkün olursa, sosyalizm merhalesini de atlayarak feodalizmden komünizme geçişi sağlamayı düşünmektedir. Bu sebeple, 1950'lerin başından itibaren Mao'nun çeşit çeşit denemelere giriştiğini görmekteyiz.