Bugün, tam 12 yıl önce liseye geçiş sınavlarına hazırlanırken hem ufak tefek ders notlarını aldığım hem de ergenliğin verdiği melankoli ve depresif ruh haliyle bir şeyler karaladığım defterimi buldum eski eşyalarımın arasında. Büyük hevesle açtım başladım okumaya. Tarih notları, Edebiyat şifreleri, Matematik, Kimya ve Fizik formülleri derken gözüme bir dörtlük ilişti. Aynen söyle yazıyordu.
Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
İçim kıpır kıpır oldu. Ne güzel bir şiir dedim kendi kendime ve bunu ben yazmış olmalıyım. Çünkü defterime alıntı bir şey yazmadığımı, ders çalışmaktan sıkıldığım zaman isyanımı bir şeyler yazarak anlattığımı çok iyi hatırlıyordum.
"Evet evet bunu ben yazmış olmalıyım.Ne de güzel yazmışım, biliyorum, aslın da yetenekliyim ama işte üstüne düşmüyorum "diye düşünüp iyice havalara girdim. Sonra eşime " Bak, ne güzel şiir yazmışım, bir de ruhsuz dersin bana" diyerek bir çalımla defteri uzattım. Eşim okudu şiiri ve bana dönüp "Hayatım, bu Ahmet Muhip Dıranas'ın şiiri. Hem ruhsuzsun hem cahilsin" dedi.
Hayatımın en büyük sükut-u hayaline uğradım. Üstelik ruhsuzluğum da tescillenmiş oldu, cahilliğimi katmıyorum bile. Ahmet Muhip Dıranas'ın şiirini kendi şiiri sanan ilk insan olarak tarihe geçtm sanırım.