Gecikme
Uyuyan şu insanların rüyaları adına Geceyi hırka gibi giyinmiş uykusuzluğun acısı adına Denizin büyük mavi karanlığı adına Şarabın mumla seviştiği geceler adına Yüzü yere düşen çaresizlik adına Kavuşmanın kekeme sevinci adına Aşkı bir gövdeden doğuran dünya Sen koydun bu kalbi bu güzelliğin önüne Ayrılığa bırakma beni Ölüm bir gün nasılsa sürecek hükmünü...
Ölümü Melahat'ten öğrendim ben. Sekiz yaşındaydım ve okulda yanımda oturuyordu Melahat. Bembeyaz solgun bir yüzü, kıvırcık saçları ve mavi gözleri vardı. O dönemde uzun süre okula gelmedi Melahat. Sonra tekrar geldi. Aradan bir süre geçtikten sonra tekrar gelmemeye başladı. Sonra ara daha da uzadı ve ben kıskanıyordum okula bu kadar az gelmesini. Artık bazen birkaç günlüğüne geliyordu okula. Bir gün geldiğinde saçları dökülmüştü Melahat'in. Bir dahaki gelişinde kaşları da yoktu. Bir tek gözlerinin maviliği renk veriyordu yüzüne. Eskisi kadar oynamıyor, ağır hareket ediyordu. Çabuk yoruluyordu ve annesi ayrılmıyordu yanımızdan. Bir daha gelmedi Melahat. Ben sekiz yaşındayım ve ölüm Melahat demekti benim için. Ben sekiz yaşındaydım ve ölüm solgun bir yüz, dökülmüş saçlar, mavi bir çift göz demekti. Ben sekiz yaşındaydım ve ölüm, okula bir kez daha gelmemekti. Her ölüm biraz Melahat'ti benim için. Her ölüm Melahat'e gönderilen selamdı belki de...
Reklam
Biliyorum, kolay değil yaşamak Gönül verip türkü söylemek yar üstüne; Yıldız ışığında dolaşıp geceleri, Gündüzleri gün ışığında ısınmak; Şöyle bir fırsat bulup yarım gün, Yan gelebilmek Çamlıca tepesine Bin türlü mavi akar Boğazdan Her şeyi unutabilmek maviler içinde. Orhan Veli
(Benle tanışın)
(elif version) ~ismim elif annem beni doğurduktan sonra içine bu isim doğmuş ve ismim elif olmuş (babaanneme kalsa nergis, firdevs olacakmış iyi ki de olmamış, ismimi seviyorum) ~gözlerimin rengi mavi, yeşil kimisi sadece mavi ya da yeşil diyor (bende emin değilim) ~ilkokuldan beri kitap okumaya karşı ilgim var hatta annem beni ilkokula erken
Kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok konuşuyorlar ki... Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz? Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı... Kimsenin kimseyi anlamadığı bir
İşte şu yağmurlar, işte şu balkon, işte ben İşte şu begonya, işte yalnızlık İşte su damlacıkları, alnımda, kollarımda İşte yok oluşumdan doğan kent Hiçbir yere taşınıyorum, kendime sızıyorum yalnız Ben dediğim koskocaman bir oyuk Koltuğun üstünde, aynadaki yansıda Bir oyuk! sofada, mutfakta, yatağımda Yaşamayı tersinden kolluyorum sanki Yetişip
Reklam
I Biliyorum, kolay değil yaşamak, Gönül verip türkü söylemek yâr üstüne; Yıldız ışığında dolaşıp geceleri, Gündüzleri gün ışığında ısınmak; Şöyle bir fırsat bulup yarım gün, Yan gelebilmek Çamlıca tepesine... – Bin türlü mavi akar Boğaz’dan – Her şeyi unutabilmek maviler içinde.
Üç Palmiye
Arap ülkesinin ıssız bir çölünde Gururla yükselmedeydi üç palmiye. Aralarındaki kıraç topraktan şırıldayarak Fışkırıyordu serin sularıyla bir kaynak Yeşil yapraklardan bir örtü korumaktaydı kaynağı Güneşin yakıcı ışınlarına ve tozuyan kumlara karşı. Uzun yıllar geçip gitti böylece Uğramadan oralara hiç kimse. Hararetten kavrulmuş bağrıyla
Şiir yolunda tüketir beni, ölüm beni çağırır
Reklam
Değiştim. Hayatımdan boşu boşuna çıkmadın.
İçinde iyi gibi olan her şey lekelenmişti. İhtirasının mahmuzu körelmişti; ona bu ihtirasın dürtüşünü hissettirecek canlılığı kalmamıştı Martin'in. Bir ölüydü o. Ruhu ölmüş gibiydi. Bir hayvandı, işe koşulan bir hayvan. Yeşil yapraklardan elenen gün ışığında bir güzellik bulmuyordu. Mavi gök kubbesi de artık ona açığa vurulmak için titreşen sırlara, kozmik enginliğe dair bir şeyler fısıldamıyordu eskisi gibi. Artık hayat onun için dayanılamayacak kadar sönük ve anlamsızdı; en kötüsü ağzında kötü bir tat bırakıyordu. İç dünyasını aksettiren aynanın üzerine siyah bir örtü çekilmişti, hayal ise, tek bir ışınının girmediği bir hasta odasında yatıyordu.
Sayfa 230 - Kitap ZamanıKitabı okudu
Seni sevmeme izin verdiğin için teşekkür ederim...
Merhaba sevgilim :). Bugün çok özel bir gün ve dahası yarın çok çok daha özel bir gün. Nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Seninle bize ait günlerin konuşmasını çok çok erken yapmıştık aslında. Sen takvimine not almıştın, bense birkaç kez unutup 17 Mart tarihinde sonsuza kadar aklıma kazımıştım. Senden saklı bir şeyim olmadığı için bunları anlatmamda
Bu topraklarda günes hep böyle dogdu. Gün bitiminde denizin, yesil mavi denizin içine sönmüs, ama kizilligini koruyan, yuvarlak bir ates gibi batti. Sicak Akdeniz aksamlarinda. Geçmis ve gelecek zamanlarin aksamlarinda. Baska insanlarin, baska uygarliklar vasadigi, yasayacagı çaglarda. Günes isitti, isitacak gökyüzünü. Sahildeki kumlari. Verimli ovayi. Geceleri yildizlar bürüyor gökyüzünü. Eski caglarda belki kumsalda da sevisti insanlar. Dalgalari ayaklarinin altinda duydu. Ben, ya da baskasi böyle yasadi Akdeniz'i.
Kalır ilk aşk, kalırız öyle yenik, savaşsız tapınaklarda Buzulllar ve ölümsüzler gibi tadılmaz sallantılarda Sonra ki gerçek olur aşklar da unutulmakla Güçlenir yalnızlığımız- çünkü bir gün nasılsa Çirkindir bir görünmek, yarışmak olağanlıkta- Sanki böyle kalmışsak ne çıkar karanlıkta Yaşarız yaşanırsa azıcık ayrıntılarda Sen sıkıntı mavi ve uzun Boşalan bardakları bir daha bir daha doldurduğumuzun
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.