Yirmi yıl sonra o pire kadar tohumdan, cinsi Türkiye'de bulunmayan otuz beş metrelik bir ağaç çıkardı. Örneğin, yaprak bolluğuyla orman üzerine orman olan sarı kırmızı çiçekli bir ''Grevillea Robusta''. Ağaç kuş cıvıltısıyla yüklenir, ağacın tepesi ise, gökyüzünde bir bulutun hayatını yaşardı. Ne severdim onları, bir dalı kırılsa, sanki kolum kırılırdı.
Sayfa 200 - bilgiKitabı okudu
"Bir kısım insanlar müminlere; "Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar aman sakının onlardan!" dediklerinde bu, onların imanını bir kat daha arttırdı ve; "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" dediler." (Ali İmran, 173)
Reklam
Şehadet'e yaraşır bir hayat..
Çünkü şehadet bir sonuçtu. Bu sonucu hazırlayan yaşam sürecini de bilmek gerekiyormuş.. O, yaşarken de bir şehide yakışır gibi yaşamıştı.. Şehadete yakışır bir hayat, cennete yakışır bir şehadetti onunki..
Gün ağarıyordu. Muazzam buzlu bir cam gibiydi gökyüzü. Ve bozkır kupkuru ve kaskatıydı. Kireç, kil ve kaya tuzu. Ve geniş dalgalarla donmuş tepeler. Hızla artan bir rüzgâr gibi aydınlık sürdü bozkırın üstüne bulutları kırmızı mavi sarı.
Sayfa 1194Kitabı okuyor
Fakat bir gün onu Neuchâtel'e götürüp konser dinletme şansına sahip oldum. Senfonideki her enstrümanın oynadı- ğı rol sayesinde renk konusuna tekrar değinebildim. Bakır, yaylı, üflemeli çalgıların çıkardığı seslerin çeşitliliğine, her birinin kendine göre farklı yoğunluklarda en kalınından en tizine kadar tüm ses perdelerini çıkarabildiğine dikkatini çektim. Doğadaki renkleri de aynı şekilde tasavvur etmeye davet ettim. Kırmızı ve turuncu tonları boru ve trombonların, sarı ve yeşil tonları kemanların, çelloların ve basların, mor ve mavi tonları flütlerin, klarnetlerin ve obuaların çıkardığı türlü sesleri anımsatıyordu. O andan itibaren şüphelerini derin bir haz aldı.
Sayfa 33
DÜLGER BALIĞININ ÖLÜMÜ Hepsinin gözleri güzeldir. Hepsinin canlıyken pulları kadın elbiselerine, kadın kulaklarına, kadın göğüslerine takılmağa değer. Nedir o elmaslar, yakutlar, akikler, zümrütler, şunlar bunlar?.. Mümkün olsaydı da balolara canlı balık sırtlarının yanar döner renkleriyle gidebilselerdi bayanlar; balıkçılar milyon, balıklar
Reklam
ÖYLE BİR HİKÂYE Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir yürümek istiyordu ki... Şoförün biri: – Atikali, Atikali! diye bağırdı. Gider miyim Atikali'ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik. Otomobilin buğulu, damlalı camlarında kırmızı,
ÇATIŞMA Çürümeden çok önce, galiba kokuşmadan da evvel, ölümle dirim arasında geçen kavganın sonundaki boşlukta; birtakım ecza şişelerinin küçüklü büyüklü, sıra sıra dizildikleri, ağızlarını açıp bekleştikleri zamanı; ötekisi ile; sıcacık bir oda ve bir sepet içinde kokmaya, bir kurt yüzünden bozulmaya, delirmeye, canlanmaya hazırlandıkları zaman
Duygular insanın içinde kendiliğinden varolmaz. Onları Yaratıcı yaratır.
"Kedi aç galiba, miyavlıyor, dedim ve besledim." "Hayır Kırmızı. "Kedi aç demek bir düşüncedir. Benim sor- duğum senin içinde oluşan şey..." "Hımm, kedinin acıklı sesini duyunca içim buruldu. Evet, acıma diyebilirim. Evet, evet acıma hissi ona karşı hissettiğim buydu. "Hadi şimdi bunu da käğıda
Sayfa 298Kitabı okudu
Dilerim ki, Tanrıdan yurdumun Cümle çiçekleri açsın, kırmızı, mavi. Yeşermedik yer kalmasın, Kuru ağaç kalmasın. Cennet misali...
Reklam
Atatürk'ün Kitap sevgisi
O okumayı çok severdi. Kitap onun için kıymetli bir arkadaştı. Okuduğu eserlerdeki fikirleri benimsemeden önce, onları kendi süzgecinden geçirirdi. Onun okuduğu kitabı elinize alsanız, kırmızı ve mavi kalemle işaret ettiği kısımları onun verdiği önemde okursanız, öz ve ana fikirleri derhal kavramak imkânını elde edebilirsiniz. O hafıza itibarıyla da, unutmayan bir huya sahipti.
Koku saklama cihazının olmaması şaşırtıcı değil mi gerçekten? Aslında bir tane var, tek bir tane, teknoloji öncesinden, analog, en eski olan. Dil, tabii ki. Başkasına henüz sahip değiliz, bu yüzden kokuları kelimelerle yakalayıp sıradaki deftere eklemem gerekiyor. Sadece tarif ettiğimiz veya kıyasladığımız kokuları hatırlarız. Aslında kokular için adlara bile sahip olmamamız dikkate değer. Tanrı veya Âdem işini sonuna kadar yapmamış. Renklerde olduğu gibi değil örneğin, orada isimlendirebiliyorsun, kırmızı, mavi, sarı, mor... Kokulara doğrudan ad vermemiz sağlanmamış. Hep kıyaslayarak, hep tarif ederek. Menekşe, kızarmış ekmek, yosun, yağmur, ölü kedi kokuyor... Ama menekşe, ekmek, yosun, yağmur ve ölü kedi koku isimleri değil. Ne adaletsizlik. Ya da bu imkânsızlığın altında anlayamadığımız başka bir alamet gizleniyor...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.