_Leviathan, her şeye egemen olan Devlet, büyük bir Ejderha, ölümlü bir Tanrı’dır. Leviathan, tüm bireylerin bedenselleşmiş biçimidir ama yapay bir bedendir. Devlet’in var olma amacı Güvenlik ve Barış’tır. Savaş gelmeden büyük bir Canavar yaratılır ve kanatları altına sığınılır. Bu büyük Leviathan‘ın doğması demektir. Herkes hemfikir olduğunda
Zavallı insanlar! müthiş bir Kudret elinin içine attığı bir çirkefte denetleyemedikleri olaylar zincirin esiri olup, yuvarlandıkları bir kabusta sefaletlerini aşağılıklarını süslemek için birçok teselli vesilesi bulmuş, sebep icat etmişler. lacivert gökyüzünden, pembe güllerden, dalgalı denizlerden mavi gözlerden bahsederler. bu hayal bütün zehirlerini atar! hayat... daima odur, hükümsüz neticesiz bir rüya!
Reklam
Bir ara açtığım ama kullanmadığım blog sayfamdan
Çoğunu okumadım sağdan soldan derledim: Aşkın Şehidi - Ahmet TURGUT (Bozkırın Sırrı Türk Peygamber romanını öneririm) Aşkın Elçisi - Ahmet TURGUT Aşkın Secdesi - Ahmet TURGUT
İlkokula gittiğim yıllarda öğretmenimiz bize Kelime Defteri tuttururdu. Öğrendiğimiz yeni bir kelimeyi ona yazardık. Karşısına da bir veya birkaç cümle. Bu köşedeki edebiyat denemelerimden ekim başında çıkacak bir kitabın adını daha dün Kelime Defteri koyduğumda bu yazıyı yazmak da aklıma geldi. Her yazarın belli kelimeler etrafında döndüğünü
Sürekli film isteyip post atanlar için filmler Ölmeden Önce Filmleri ; Memento (2000) Fight Club (1999) Forrest Gump (1994) Children Of Men (2008) V For Vendetta (2006)
Mavi Rüya Defteri
Ve anlatamayacağın, dillendiremeyeceğin şeyler yaşarsın bazen. Kimsenen haberi olmaz. İçinden geldiği gibi susarsın kendine. Bazende konuşursun ama nereye kadar sürer böle? İnsan kendine sorduğu sorunun cevabını bilmiyorsa en samimi halini yaşar demektir. Kalbinde bulduğunu yanında bulmaması acıdır ama muhakkak daha acı şeylerde olur hayatta... Lakin konu aşksa diğer acıları bir an da olsa unutuverir insan. Başka tarafa bakıyor çünkü... Kimsenin görmediği bir şey görmüştür, kendini bir kez daha keşfetmiş, belki de bir kez daha değil bu ilk keşiftir. Sahi nedir keşfetmek? Kabullenmek midir biraz? Hani şu için de olanı, söz geçiremediğini kabullenmek de bir keşif midir? Baş edemeyeceğini düşündüğün bir his de keşiftir ve insa en çok kendinin kâşifidir ama bunu sonradan öğrenir. İş işiten geçtiğinde... Uyanır yeni sabahlara, dilinde küçük bir yanma olur... İçimde tuttuklarım dışımı sarsada o beni sararmıydı diye düşünür. Vazgeçer sonra bu hissiyattan, belkide ölene kadar bu hisle yaşar. Gülümser tutkulu kalmış yarınlarına bir şarkının notaları eşliğinde... Üzülür sanki o gün hiç deniz görmemişçesine... Yaşar bir önceki günü unutup bir sonraki günü hayal etmeden. Ve büyür içindekini dışına attığında... Bir şiir nesir olup kâğıda aktığında... Yarınım ol. Dünler sadece dün ve düşünme artık sen benim ol. Bir cümle yaklaştırırsa bizi sen tam da o cümle ol ama benden bir nokta koymamı bekeleme. Sonlar filmlerde olur, sen benim son anım değil soyağacım ol. Ve küçük adam uyanır. Sanki bütün şiirler başkalarına yazılmış, bütün aşklar başkalarınmış gibi...
Sayfa 142 - Destek yayın eviKitabı okudu
Reklam
Mavi Gözlü Sarışın Bozkurt
İzmir kıyılarında Mustafa Kemal... Bu, rüya gibi bir şeydi. Yanık yüzlü, tığ gibi endamlı, ürkütücü ve engin bakışlı, acaba hangi masaldaki kahraman bize o sabah görünen Mustafa Kemal kadar güzel olmuştur.
GURBETÇİ ŞÂİR SERVET YÜKSEL'İN DUYGU SÜZGECİNDEN SÜZÜLEN ŞİİRLER M. NİHAT MALKOÇ “Aman ha, gönül kırıp; kırılmaya değer mi? Boş şeylerin peşinde yorulmaya değer mi? Ne kaldı elimizde baharından, yazından?... Bu dünya çiçek olsa derilmeye değer mi?” (“Değer mi?”- Servet YÜKSEL) Gönül telimizi