Merhabalaaaar!
Oruç Aruoba, 1948 yılında Kocaeli'nde doğdu. Felsefe ve psikoloji eğitimi aldı. Yazar, şair, akademisyen ve felsefeci olarak tanınan Aruoba, birçok önemli esere imza attı.
Eserlerinde varoluşsal kaygılar, kimlik arayışı, yalnızlık ve yabancılaşma gibi temaları ele alan Aruoba, yalın ve akıcı diliyle okurların beğenisini
Gözlerine, gözbebeklerine derin derin baktım, gökyüzü mavi geceleğini giymesine az vakitler kala, güneş ufukta tüm kızıllığı ile dünyaya elveda derken.
Sıkı sıkı tutunduğu o papatyanın gövdesinden düşüp solmamak, hep güçlü ve sağlam kalmak için direnen bir tomurcuk bir yaprak, papatyanın ta kendisidir o.
Akıta akıta kuruttuğu gözyaşlarından geriye
Türk Edebiyatında içinde ''duvar'' kelimesinin geçtiği ve bu kelimenin mecazi anlamda kullanıldığı birçok kitap yayımlanmıştır. Bu eserlerin en başında
💙💙💙
Ola ki Yürürüm Bir Başka Aşka
Ya da Yürürüm Mavi Olmayan Bir Gülüşe
Unutma ki Tek Ask Olduğum Sensin
Aşık Olduğum Değil
Karanlıkla Süzülüyor İçime Yıkım
"Şimdi bir derin mavide akşam oluyor
Gök mavi deniz mavi
Mor dağlar yeşil ağaçlar mavi
Bozuk düzen mavi gecelerden sesleniyorum sana
Ne opera aryaları
Ne beşinci senfonisi Beethoven'in
Bir yalnızlık marşıdır çalınıyor uzakta
Gün ışığı arkamızda kaldı bak
Tanyerinde unuttuk gözlerimizi
Gel artik
Hayata yeniden başlayalım
Gel artik
Bu mavilerde kimseler görmez bizi."
“Umut bağlanmışsa ve gönül sevmişse birini, vuslatın bestesi olurmuş kalbî dualar…”
“Beni de kalbinde götür,” yazısının tutsağı kalbim.
“Hiç solmayan çiçeğin umut çiçeği olduğunu biliyorum. Aşk gerçek mi muhal mi bilmiyorum. Duygularımı süsleyen beni hayata küstürmeyen hülyalarımın avuntusu da olmasa yalnızlık çekilir gibi değil…”
Sarı Mendil Mavi Oya kitabıyla tanıdığım yazardan okuduğum ikinci kitap #benidekalbindegötür
Annesiz ve babasızlığın hüznüyle dolu yüreğine hiç görmeden ilmek ilmek işlediği bir sevdayı sığdırır İsa.
Düzgün, iyi yetişmiş bir genç babasının vasiyeti üzre bir aile dostunun kızı ile münasip görüldüğü için başkasına bakmayı kendine haram bilmiş ömrünce saklı sevdasına günlüğüne yazdığı şiirler, güzel cümleler ile öyle bağlıdır ki bu zamanda kaldı mı böylesi dedirtecek cinsten.
Tahsil için gittiği yurtdışında yalnızlığı büyür dayanılmaz olur tam da bu sırada babasının bir arkadaşı ve kızı ona kucak açar. Meryem de İsa gibi tıp tahsili yapmakta aynı zamanda mezun olurlar ve İsa’nın sır gibi sakladığı sevdasını aramak için yollara düşerler.
Yıllarca hayalinde büyüttüğü Menekşe’sine kavuşabilecek midir?
İsa’nın onu sevdiği ve beklediği gibi Menekşe de söze sadık kalabilmiş midir?
Sevda hayalini kurduğumuz gibi midir yoksa kader ağlarını örüyor ve hiç bilmediğimiz bir yoldan bizi ona sürüklüyor mudur ?
Aile, dostluk, maneviyat, sevda gibi konuları tam dozunda güzel işleyen @ahmetgunbayyildiz ‘dan masum bir aşkın roman.
İyi okumalar
Şimdi bir derin mavide akşam oluyor
Gök mavi deniz mavi
Mor dağlar yeşil ağaçlar mavi
...
Bir yalnızlık marşıdır çalınıyor uzakta
Gün ışığı arkamızda kaldı bak
Tanyerinde unuttuk gözlerimizi
Gel artık
Hayata yeniden başlayalım
Gel artık
Bu mavide kimseler görmez bizi
Ne zaman Juan'ı içeri girerken görse, sanki kanatları olan bir arpın telleri gibi içinde bir şeylerin titrediğini, siyah kenarlı kocaman mavi güllerin açtığını hissederdi.
Sandıktan mavi oylarla hemen eş sayıda kırmızı pusula çıktı, ama çavuş sandıkta yalnızca on tane kırmızı oy pusulası bırakıp aradaki farkı mavilerle tamamladı. Sonra sandığı yeniden mühürlediler ve ertesi sabahtan tezi yok başkente gönderdiler.
Ama her şey yalnızlık içinde büyüdü. Büyüdü. İnsan sevgisi zaman zaman yalnızlığımızın boyutlarını aştı, zaman zaman da insanlar yalnızlığımızı birbaşınalığımızdan daha derin, daha dayanılmaz boyutlara iteledi. O zaman kentin denizlerini izledik. Dalgaların köpüklerinin sonsuzluğu anımsattığı bir zaman ışığında. Kuzey rüzgarının mavi-yeşile bürüdüğü suların yüzeyinde. O kentte kimse mutlu olmadı, ama kimse de mutsuz değildi. Çünkü kimse inanmaz mutluluğa.
Kırık bir kalp kaldı şimdi geriye,senden bana miras olarak.
Hayatımın her bir anında silinmez bir dövme gibi taşıyacağım.
Kırık bir kalp kaldı şimdi ruhundan bedenime arta kalan.
Kulakları çekilip suratına tokat atılan bir çocuk kaldı buruk bir hüzün içinde.
Hevesleri kursağında kalmış, arzuları ipe serilmiş,sevgileri kağıttan bir gemiyle suya salınmış.
Kırık bir kalp kaldı şimdi yüreğinden sözlerime yansıyan.
Sevinçlerine baykuş tünemiş , gözlerine sensizlik çekilmiş, bedenine suskunluk dağlanmış, sözlerine topçu ateşi açılmış.
Kırık bir kalp kaldı şimdi verdiğin sözlerden yarım kalmış beklentilerime.
Sahi verilen sözler, söylenen sözler, inandırılan sözler, fokurdatılan sevinçler.
Hani şimdi nerde sözler,nerde hani o mükemmel geceler,nerde hani o telafisi mümkün olmayan o duygular,hani nerdesin sen şimdi,hani nerde şimdi o dağ gibi yüreğin, Okyanuslar gibi sözlerin..
Kırık bir kalp kaldı şimdi senden bana miras,
Boş bir koltuk, kızıl bir gökyüzü,sensiz bir gece,siyaha bulaşmış bir mavi, yarım kalmış bir serüven,birde derin bir yalnızlık.
Kırık bir kalp kaldı şimdi senden geriye, mosmor bir acı kaldı..