Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Mazi, karmakarışık bir anıdan ve düşten öte bir şey değil; gelecek ise meçhul. Öyleyse yaşadığımız şu ânı, bir göz açıp kapayana kadar geçip maziye gömülecek olan şu ânı idrak edip mutlu olalım. Bu an geçti mi, elimizde bir şey kalmayacak artık. Ama bu ânı nasıl geçireceğimizi bilmemiz gerek. Yaşamın amacı keyif ve zevktir. Elimizden geldikçe gamı, kederi uzaklaştıralım başımızdan; bilineni bilinmeyene satmayalım; peşini veresiyeye feda etmeyelim. Pençesinde ezilmeden önce alalım intikamımızı hayattan."
Sayfa 39
“Zavallı hafıza! Günden güne yok olduğunu hissettiğimiz vücut denilen şu toprak yığıntısının üzerinde daima var olmaya çalışır durur. Hüzün veren bir bakışı senelerce korur, bir sözü, bir tebessümü yıllarca saklar. Etrafından baş dönmesi verecek şekilde büyük bir hızla geçen bütün anılar ve üzüntüleri hemen kaydetmeye gayret eder. Bu katlanılması zor çalışmayla bütün gücü ve kuvveti kaybolunca bize ümit veren gelecek biter. Hayatımıza eşlik eden mazi, unutulmuşluk denizi içinde yok olur. O zaman ölümcül şekilde yaralanmış bir asker gibi mezarın kapısında bırakarak hizmetini terk eder.”
Reklam
Öyle sanıyorum ki, ne mâziyi sevmek, ne Garbi tanımak ve ona hayran olmak bizim için kâfi değildir. Mâzi nihayet geçmiş bir zamandır; bizde, ancak kendisine içimizden bir şeyler katarak hakkıyla yaşıyabilir. Biz ise «Bugün bile» değiliz; yarınız. Her neslin asıl vazifesi kendi ötesinde gelecek için olanı hazırlarken başlar. Bizim için asıl yapılması lâzım gelen, memlekette yeni hayat şekilleri yaratmaktır. Biz Şark’a veya Garb’a ancak birbirinden ayrı iki kaynağımız gibi bakabiliriz. Her ikisi de bizde ve geniş bir şekilde vardır; yani realitelerimizin içindedirler. Fakat onların mevcudiyeti kendi başlarına bir değer olamaz ve sadece böyle olması bizi, kendi hayatımızda, kendimiz için kendimize mahsus bir hayatı, geniş ve şumûllü bir terkibi yaratmaya davet eder. İçimizdeki kaynaşma ve karşılaşmanın verimli olması için bu hayatı, bu terkibi doğurması şarttır. Bu da asıl üçüncü kaynağa, «memleketin realitesi»ne varmakla kabildir.
TALİM-İ ESMA
Evet mazi, istikbalin âyinesidir; istikbalde vücuda gelecek icadlar, mazide kurulan esas ve temeller üzerine bina edilir. Evet şu terakkiyat-ı hazıra, tamamıyla dinlerden alınan işaretlerden, vecizelerden hasıl olan ilhamlar üzerine vücuda gelmişlerdir. Risale-i Nur-İşârât-ül İ'caz/296
Ey Yürüyenler
Ey yürüyenler, eğreti sözcükler arasında Sırtlanın isimlerinizi, çekip gidin Saatlerinizi çekin zamanımızdan Denizin maviliğini, belleğin kumlarını çalın Dilediğinizce fotoğraf çekin ki anlayın anlayamayacağınızı Toprağımızdaki bir taşın nasıl öreceğini göğün çatısını Ey yürüyenler eğreti sözcükler arasında Sizden kılıç, bizden kan Sizden çelik ve ateş, bizden et ve can Sizden yeni bir tank, bizden taş Sizden gaz bombası, bizden yağmur Bizim üstümüzde de sizinki gibi gök ve hava Hissenizi alın kanımızdan, çekip gidin Geldi artık çekip gitme zamanınız Nerede isterseniz orada ölün ama ölmeyin aramızda Yapılacak işlerimiz var toprağımızda Burada bizimdir mazi Bizimdir hayatın ilk sesi Bizimdir bugün, bizimdir gelecek Burada bizimdir dünya ve ahiret
Mahmud Derviş
Mahmud Derviş
Mâzi nihayet geçmiş bir zamandır; bizde, ancak kendisine içimizden birşeyler katarsak hakkıyla yaşayabilir. Biz ise "Bugün bile" değiliz; yarınız. Her neslin asıl vazifesi kendi ötesinde gelecek için olanı hazırlarken başlar. Bizim için asıl yapılması lâzım gelen, memlekette yeni hayat şekilleri yaratmaktır. Biz Şark'a veya Garb'a ancak birbirinden ayrı iki kaynağımız gibi bakabiliriz. Her ikisi de bizde ve geniş bir şekilde vardır; yani realitelerimizin içindedirler. Fakat onların mevcudiyeti kendi başlarına bir değer olamaz ve sadece böyle olması bizi, kendi hayatımızda, kendimiz için kendimize mahsus bir hayatı, geniş ve şümüllü bir terkibi yaratmaya davet eder. İçimizdeki kaynaşma ve karşılaşmanın verimli olması için bu hayatı, bu terkibi doğurması şarttır. Bu da asıl üçüncü kaynağa "memleketin realitesi"ne varmakla kabildir.
Reklam
Eğer dalaleti ve sefaheti bırakıp iman-ı tahkikî ve istikamet dairesine girsen iman nuruyla göreceksin ki; o geçmiş zaman-ı mazi madum ve herşeyi çürüten bir mezaristan değil, belki mevcud ve istikbale inkılab eden nurani bir âlem ve bâki ruhların istikbaldeki saadet saraylarına girmelerine bir intizar salonu görünmesi haysiyetiyle değil elem, belki imanın kuvvetine göre Cennet'in bir nevi manevî lezzetini dünyada dahi tattırdığı gibi; gelecek istikbal zamanı, değil vahşetgâh ve karanlık, belki iman gözüyle görünür ki; saadet-i ebediye saraylarında hadsiz rahmeti ve keremi bulunan ve her bahar ve yazı birer sofra yapan ve nimetlerle dolduran bir Rahman-ı Rahîm-i Zülcelali Ve'l-ikram'ın ziyafetleri kurulmuş ve ihsanlarının sergileri açılmış, oraya sevkiyat var diye iman sinemasıyla müşahede ettiğinden, derecesine göre bâki âlemin bir nevi lezzetini hissedebilir. İman ve Küfür Müvazeneleri - 221
Demokrasiler gibi yerleşmiş gelişmiş rejimlerle diktatörlükler arasındaki fark şuradadır; birinciler zaman faktörünü en-tabii iş arkadaşı olarak kabul ederler, zaman içinde kurulduğundan zaman içinde devam etmek kendilerine yeter, gelecek nesillerin iş ve sorum payını ayırırlar. Diktatörlükler ise her şeyin kendi ömürlerinde olup bitmesini isterler. Demokrasiler sürekliliği gösterirler, hürriyetleri uzun bir mazi içinde Onun dersleri ile gelmiştir.
"Mazi! Biz bütün gönlümüzle sana bağlıyız. Çünkü sen yalnız geçmiş zamanı değil, gelecek zamanı da gösteriyor, gelecek günler için bize hız ve iman veriyorsun. Ey şanlı mazi! Ey büyük atalarımızın tarihe yazdığı zafer destanı! Burada sana söven soysuz köpekler de yetişmiyor değil. Fakat onlar bu ırkın, bu toprağın malı olmayan sefillerdir. Onlar "dün yok, bugün var" derler. Çünkü piçlerin dünü olmaz. Çünkü onların dünü karadır. Tarihimizi Lozan'dan başlatmak isteyen sefiller de çıkar. Lozan'dan öncesini Osmanlılık diye tanır. Hâlbuki Lozan nedir? Büyük Türk tarihinin herhangi bir yaprağı!"
Sayfa 53
Zavallı hafıza! Günden güne yok olduğunu hissettiğimiz , vücut denilen şu toprak yığınının üzerinde durmadan yaşamaya çalışır durur.Hüzün verici bir bakışı senelerce korur.Bir sözü, bir tebessümü yıllarca saklar.Etrafında baş dönmesi verecek şekilde büyük bir süratle geçen bütün hatıra ve üzüntüleri hemen kaydetmeye çalışır.Bu tahammül edilmesi güç çalışma ile bütün kuvvet ve takati kaybolunca, bize ümit veren gelecek biter.Hayatımıza refakat eden mazi, unutma denizi içinde mahvolur.O zaman, öldürücü şekilde yaralanmış bir asker gibi, bizi mezarın kapısında bırakarak , hizmeti terk eder.
744 öğeden 491 ile 500 arasındakiler gösteriliyor.