Küçük Prens...
İlk defa sanırım ilkokul ikinci veya üçüncü sınıfta okumuştum ama o döneme dair hatırladığım çok fazla şey yok kitap ile ilgili; sadece okuduğumu hatırlıyorum. Nasıl desem bilmiyorum, kitap beni çok fazla etkilemedi. Çünkü içinde bilmediğim ve farkında olmadığım bir şey yoktu. Benim hayat felsefemdir küçük şeylerle mutlu olmak. Kötü demiyorum asla! Hatta herkesin alıp, tekrar tekrar okuması gerektiğini düşünüyorum. Her ne kadar küçük bir çocuğu anlamak gibi dursa da kitabın konusu, kesinlikle değil. Çocuklar saf ve temiz varlıklardır. Aslında onlara küçük bilim insanları diyebiliriz -ki okuyanlar bilir, Küçük Prens'in tekrar tekrar cevabını alana dek sorusunu yinelediğini. Ancak garip olan şu ki: Küçük Prens, anlatıcının merakını giderme konusunda pek de iyi değildi. Sevme ve sevilmeyi, empati kurmayı kusursuz işleyen bir kitap ama bir şeyler eksikti. Hatta Türk bilimci ile ilgili olan kısım favorim arasında diyebilirim. Tabiri caizse kumaşına bakmadan, fiyatına göre kıyafetin kalitesini belirlemek gibi. Diyor ya Küçük Prens: "Ama gözler kördür. Kalple aramak gerekir." İşte aynen böyle! Önemli olan kitabı okuyup harika demek değil, okuduğunu hayatının her alanına yerleştirmektir. Nasıl Küçük Prens'e göre büyükler anlamaz ise, büyüklere göre de çocuklar anlamaz. Büyüdükçe saflığımızı yitirdiğimizi... Bu sebeptendir ya hep çocukluğumuza, o masum dönemlerimize dönmek istememiz. Hayat meşgalesine kapılıp kayboluyoruz. Mecburuz veya mecbur bırakılıyoruz ama asla bir daha çocuk olamıyoruz. Büyüdükçe çirkinleşiyoruz.