İlim öyle bir nurdur ki, insan onun sayesinde hak ile batılı, hayır ile şerri, menfaat ile zararı tefrik edebilir.
İslâm tarihi, bize gösteriyor ki dinî ve fennî ilimler birlikte okutulduğu zaman, âlem-i insaniyette daima huzur ve adalet teessüs etmiştir. Ayrıldıklarında ise maddi ve manevî birçok yıkılışlar ve çöküşler meydana gelmiştir.
Reklam
Astronomi alimlerinden Edward Young ise; "Inanmayan astronom delidir." diye hükmetmiştir. Meşhur bilim adamı Newton: "Hiç birşeye lüzum yok, bir baş parmak bile Allah'ın varlığını isbata yeter." diyor ve ilave ediyor; "Allah'a inanmaksızın kâinatın nizamı izah edilemez." Yine Bediüzzaman'ın tabiriyle 'mülhem keşşaflardan' Pasteur: "Kainata, zerre zerre nakşedilen bu harika bilgi ancak Allah'ın nihayesiz ilim ve kudretiyle olabilir. Marifet bahrine daldıkça îmânım kemâle eriyor." demektedir. Galilei ise beyanında; "Kainat, matematik dille ve geometri yazısıyla telif edilmiş bir kitaptan farksızdır." diyor. Yine tabiat bilimcisi Faeber: "Derimin yüzülmesi, Allah'a îmânımın soyulup çıkarılmasından bana daha kolay gelir." demektedir.
Mesela, Max Planck şöyle demiştir; "Hangi sahada olursa olsun, ilimle ciddi uğraşan herkes, ilim mabedinin kapısındaki 'îmân et' yazısını görür. Çünkü; îmân, ilim adamının vazgeçemeyeceği bir özelliktir." Yine dünyanın meşhur fizikçilerinden Lord Cliffen'de: "Derin düşündüğünüzde ilimler sizi, Allah'ın varlığını kabul etmeye zorlayacaklardır." der. Büyük fizikçi Einstein'de: "Bana kainattaki mucizeleri ve hayatın sırlarını seyretmek kâfi gelir. Tabiatta tecelli etmekte olan sonsuz ilim ve hikmetin milyonda birini anlamaya çalışmak!.. İşte benim işim." demiştir.
Düşmanlarımız bilmektedirler ki; bir memleketin sırtını yere getirmek için ordusunu bozmaktan, topraklarını işgal etmekten de tesirli çare, dilini ve îmânını tahrip eylemektir.
"Milletin ana vasfi: devamlılık. Dilde, terbiyede, gelenekte devamlılık. Altı yüzyıl cerrahi bir ameliyatla içtimai uzviyeten koparılıp atılınca Türk düşüncesi boşlukta kalmıştır. Çünkü Batı'ya da tutunamamış, sırtını Batı tefekkürüne de dayayamamıştır" Cemil Meriç
Reklam
lisan bir milletin irfan kaynağıdır ve mazi ile istikbal arasında bir köprüdür.
Bugün, İngiliz lisesinde okuyan bir talebe Sheakspare'in eserlerini rahatça okuyup anlayabildiği halde; bizim edebiyat fakültelerimizde okuyan bir talebe, maalesef değil Fuzûli'yi, hatta Mehmed Akif'i bile anlayacak seviyede değildir. Bu ise istikbâlimiz için endişeyi mucibdir.
Osmanlı'da ilim ve terbiye yalnız mekteplere münhasır değildi. Her aile bir irfan ocağı, bir terbiye ve ahlâk menbaiydi. Ahlâkın, faziletin ve îmânın kal'ası olan bu aileler, hariçten gelen her türlü menfi cereyana karşı kapılarını sımsıkı kapamışlardı.
Hürriyet çok değişik şekillerde tarif ve tefsir edilegelmiştir. Hürriyetin, üzerinde ittifak edilmiş en doğru ve en makul tarifi: Hürriyet, ferdin iradesini hem hukukullaha, hem de hukuk-u ibada (kul hakkına) riayet etmek şartıyla kullanabilmesidir.
Reklam
din, 'şuurlu' olarak yaşanmazsa, o cemiyet adım adım yıkılışa doğru gider. Önce dinî şuur, yerini alışkanlık ve taklide terkeder. Bunu lakaydlık ve laubalilik takip eder. Ve en nihayet, cemiyette anarşi baş gösterir.
Peygamber Efendimiz (A.S.M.) bir hadis-i şeriflerinde; "Ümmetimden iki sınıf düzelirse bütün insanlar düzelmiş olur, bozuldukları vakit bütün insanlar da bozulur. Bunlar da amirler ve alimlerdir. " buyurmuşlardır
"İnsan unsurunun terbiyesinde akıl ile kalbin, ilim ile inancın imtizaci zaruridir."
Maalesef, eğitim sistemimiz birçok şeye gösterdiği itinayı insana göstermemektedir. Bu yüzden memleketimizde herşeyi kolayca bulmak mümkün olsa bile, îmânina, ubudiyetine bağlı, yaradılış gayesini idrak etmiş, hamiyetperver, vatan ve milletini hakkıyla seven ve bu uğurda lâzım gelen her türlü fedekârlığı yapan, istikametli ve mesleğinin ehli dürüst insanları bulmak gittikçe zorlaşmaktadır. Hâl-i âlem buna şahittir.
674 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.