Mehmedim dahi Mehmedim....
"Mehmet hem dindar ve acımasızdır, hem de hırslı ve sinsidir. O bir yandan oluk gibi kan akıtan, öte yandan Sezar'ı ve Romalıların yaşam öykülerini Latincesinden okuyabilen, eğitimli ve sanatsever biridir. Melankolik bakışlı, sivri burunlu bu adam aralıksız çalışan, atılgan bir asker ve acımasız bir diplomattır. Bütün bu tehlikeli özelliklerinin ardında tek bir amaç vardır: O, gerçekleştirdikleriyle yeni Türk ulusunun askeri üstünlüğünü Avrupa'ya kabul ettirmiş olan büyükbabası Beyazid'den ve babası Murat'tan daha da başarılı olacaktır. Artık şunu herkes hissetmekte ve bilmektedir: İlk darbe, Konstantin'in ve Justinianus'un krallık tacını süsleyen en son mücevher olan Bizans'a inecektir.."
Fatih'in zekası ve ilmi
İstanbul’un fethi sırasında orada bulunan İtalyan ta­rihçi Zorzo Dolfin onun hakkında şöyle yazar: “Sultan Mehmet, çok az gülerdi. Zekâsı, daima bir ça­lışma hâlindeydi. Çok cömertti. Her işte fevkalade atılgan,hatta cüretkârdı. Seçtiği hedeflere erişmek için çok ısrar ederdi. Soğuğa, sıcağa, açlığa, susuzluğa dayanıklıydı. Ke­sin konuşur, kimseden çekinmezdi. Zevk ve sefadan uzak­tı. Türkçe, Yunanca ve Sırpçayı çok iyi konuşurdu. Her gün belirli bir süre boyunca okurdu. Roma tarihi, başka devlet­lerin tarihi, Laerce, Tite-Live, Herodot, Quinte-Curce, Pa­palar, Alman İmparatorları ile Fransa ve Lombardiya kral­larının dönemleri okuduğu tarihi kitaplar arasındaydı. Avrupa’daki bütün devletleri tanırdı. Özellikle İtalya’nın coğrafyasını en ince noktasına kadar bilir ve bir Avrupa haritasını yanından ayırmazdı. Askeri ve coğrafi ilimlerle meşgul olur, araştırmalar, incelemeler yapardı. Tabiiyeti al­tında bulunan ülkelerin âdet ve şartlarını devletin ve böl­genin menfaatlerine kullanma yeteneğine sahipti.”
Reklam
Hazır yılbaşı geliyor…
Bu gece insanların hindi yemesi gerekir. Bulamayanlar üzülür. Yılbaşı hindisi… Ooooo! Eğlenmek de zorunludur bu gece. Sinemalar, tiyatrolar, barlar doludur. Evlerde toplantılar vardır. Küçük bir toplantı demişti avukat. Göz kırpmıştı. ‘Neydi o yılbaşı gecesi donattığımız masa. Şu Mehmet bey ne şakacı adam. Kırdı geçirdi bizi. Ama karısı… Sorma kardeş.’ Küçük kumarlarınız vardır. On kuruşluk tombalalar. Şimdi kim bilir kaç evde, kim bilir kaç kadının ‘Aman ayol, bu ne kötü şans böyle,’ sözüne karşılık kim bilir kaç erkek ‘Üzülmeyin; kumarda kaybeden aşkta kazanır,’ diyordur. Kim bilir kaç erkek de acele edip bu sözü ondan önce söylemediler diye onu kıskanıyordur. Biliyorum sizi. Küçük sürtünmelerle yetinirsiniz. Büyüklerinden korkarsınız. Akşamları elinizde paketlerle dönersiniz. Sizi bekleyenler vardır. Rahatsınız. Hem ne kolay rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok. Neden ben de sizin gibi olamıyorum? Bir ben miyim düşünen? Bir ben miyim yalnız?
Oyasa en mutlu olmam gereken yaşlardaydım.
Dışarda çiğnenmemiş kar, üstüne bastıkça gıcırdıyordu. Kitapçının köşesinden tenha caddeye dönerken içinde bir boşluk vardı. Saatine baktı: Ona geliyordu. "Nereye gideceğim? Keşke polis kuşkulanıp karakola götürseydi beni. Değişik bir gece olurdu. Belki onu da bulup getirirlerdi. Birlikte çıkardık. Sonra, sıkıntı. O bitti. Haşet'te kitap arayacağım. Niye koşuyorsun? Davete geç mi kaldınız? Her zaman geç kalanlar bulunur. Hindi dolması daha bitmemiştir. Bu gece insanların hindi yemesi gerekir. Bulamayanlar üzülür. Yılbaşı hindisi... Ooooo! Eğlenmek de zorunludur bu gece. Sinemalar, tiyatrolar, barlar doludur. Evlerde toplantılar vardır. Küçük bir toplantı demişti avukat. Göz kırpmıştı. 'Neydi o yılbaşı gecesi donattığımız masa. Şu Mehmet bey ne şakacı adam. Kırdı geçirdi bizi. Ama karısı... Sorma kardeş.' Küçük kumarlarınız vardır. On kuruşluk tombalalar. Şimdi kim bilir kaç evde, kim bilir kaç kadının 'Aman ayol, bu ne kötü şans böyle,' sözüne karşılık kim bilir kaç erkek 'Üzülmeyin; kumarda kaybeden aşkta kazanır,' diyordur. Kim bilir kaç erkek de acele edip bu sözü ondan önce söyleyemediler diye onu kıskanıyordur. Biliyorum sizi. Küçük sürtünmelerle yetinirsiniz. Büyüklerinden korkarsınız. Akşamları elinizde paketlerle dönersiniz. Sizi bekleyenler vardır. Rahatsınız. Hem ne kolay rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok. Neden ben de sizin gibi olamıyorum? Bir ben miyim düşünen? Bir ben miyim yalnız?"
Dünyayı tanıdıkça onun bir mucize olmadığına şahit oluyordum. Her yerde gözyaşı, açlık sefalet ve kıyım vardı. İnsan oğlu kan dökmekten keyif alıyordu . Ve bunun günahını masumlar çekiyordu .
Sayfa 314Kitabı okudu
- Dünyayı tanıdıkça onun bir mucize olmadığına şahit oluyordum.
Sayfa 314Kitabı okudu
Reklam
İlk roman ilk ödül
"Efendim gece yarısı iyi bir haber için rahatsız ediyorum. Ben Cumhuriyet'in Konya muhabiri Sofu Tuğrul. Fakir Baykurt'u kutlamaya geldim. Birkaç dakika girebilir miyim?" "Biz iyi haberle geleni severiz! Buyurun!" dedim Eşim gibi, bacanak baldız da kalktı. Sofu Tuğrul yürüdü içeri. Serilmiş yatakları topladık. Duvarın dibine oturttuk kendisini. Bacanağın gözünde gözlükler. Sofu Tuğrul yarışma sonucunu söylüyor: "Yılanların Öcü"yle Fakir Baykurt birinci, "Aylak Adam"la Yusuf Atılgan ikinci, "Ne Ekersen" romanıyla Mehmet Seyda üçüncü.
Sayfa 227Kitabı okudu
Babam, İstanbul’a geliyor. Babamın genel karakteri şöyle; hırslı, atılgan, enerjik, bir adam. Rusça biliyor; Kızıltoprak’ta büyük bir bakkaliyede çalışmaya başlıyor. Veznede bir Bahriye subayı var, binbaşı Seyit Mehmet Efendi. Emekli bir subay, vezneye oturtmuşlar. Babam Kur’an hafızı, Türk milliyetçisi, Rusya’dan gelen ve milliyetçiliği burada ateşleyen Yusuf Akçura, Sadri Maksudi ile yakın dostluğu oldu. Çocukluğumda bana Rus zulmünü anlatırdı hep.
Bertrand Russell'in önermesi, 'Dünya bir saniye önce yaratıldı. Bir insana bunu sezindirecek duygunun kaynağı neydi? Russell: 'kafanızı taştan bir duvara çarptığınız zaman bile aslında duvara dokunmazsınız,' der. 'Siz, bir şeye dokunduğunuzu sandığınız zaman, bedeninizin çarptığını sandığınız bölümünü meydana getiren elektron ve protonları, dokunduğunu sandığınız cismin bazı elektron ve protonları tarafindan çekilir ya da itilir, ama fiili bir temas yoktur. Başka elektron ve protonlara yaklaşmaktan dolayı kendinizdeki elektron ve protonlar rahatsız olur. Ve bu ba sinirler yolu ile beyne iletirler, beyinde meydana gelen etki, dokunma duyumuz için gerekli olan etkidir... kısacası biz insanlar, hayatımız boyunca beynimizdeki bu sanrıları yaşayıp dururuz. Plasebo etkisi, aslında hastalığı insan kendisi yaratır ve kendi yok eder. Doğrudan doğruya fizik bilimiyle ilgili olarak söyleyebileceğimiz şey şimdiye kadar bedenimiz dediğimiz nesnenin adında, hiçbir fiziksel gerçeğe tekabül etmeyen incelikle işlenmiş bilimsel bir yapı olduğudur. Zihin, bedenin bir türümüdür, beden ise zihnin bir icadı. Bunun doğru olamayacağı apaçıktır, dolayısıyla ne zihin, ne de beden olan ama her ikisinin de kendisinden çıkabileceği başka bir şey aramamız gerekiyor.
Sayfa 249
Hiç doğmamış olmakla, dünyaya tesadüf eseri gelmiş olmamın arasında, şükretmeyle, düzüşmek arasında uğrunda ölmeye değer bir şeylerim olmalı. Denklemler insanı mantığa götürür, ama hâlâ karşısında mantıklı bir denklem kuramadığım çok ciddi bir problem var önümde: İnsanın aklı neden bu düzeni değiştirmek için çalışmıyor? Neden kalabalıklar gücü elinde bulunduranlara bu kadar tapıyor? Neden ihtiyacımız olmayan şeylere sahip olabilmek için birbirimizi eziyoruz?Yoksa dünyaya geldiğimiz günden beri şu gerçeği göz ardı ettiğimiz için mi? Biz aslında hayvanız. Tek farkımız mantığımız. Ve mantıklı hayvanlar dünyadan zevk almaya çalışır, onu yönetmeye çalışmaz. Siddharta gibi. Bu dünyayı yöneten zengin kodamanlarla basit bir anarşistin arasındaki en büyük fark da bu sanırım. Anarşistler özgürdür
Sayfa 212
Reklam
Fakirlik, hayat karşısında tutunacak bir fikrin olmamasıdır.
Sayfa 180
Gelecek henüz yaşanmadı,onu ben yazacağım
Haziran 2011 genel seçimleri: Yeni rejimin sandık zaferi 2010'daki referandumdan sonra yüksek yargı içerisinde siyasi iktidardan özerk tutum alma eğilimine sahip kadroları tasfiye eden ve HSYK başta olmak üzere kilit kurumlar üzerinde nüfuzunu ve denetimini arttıran AKP artık devleti yeni hegemonya projesi çerçevesinde dönüştürmeye tam
Sayfa 943 - Yordam kitap, Ocak-2022Kitabı okudu
Ve acı gerçek; kim o toplumu daha sert düzerse, toplum onun cariyesi olur.
220 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.