Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Radyasyon verilmiş" -Radura-
Tüketici gıdalar konusunda fazla bilgili değil. Bilgilendirilmiyor. Örneğin... Patatesten soğana, maruldan ıspanağa hatta baharatlardan ete kadar yiyeceklerin belli oranda radyasyon verilerek raf ömürlerinin uzatıldığını kaç tüketici bilir? Etiket üzerindeki radyasyon verilmiş anlamındaki yeşil rengindeki "radura" işaretini kim anlar? Türkiye'de gıdaların radyasyona tabi kılınması ile ilgili "gıda ışınlama yönetmeliği" 6 Kasım 1999'da Sessiz sedasız yürürlüğe girdi. Gıda ışınlanmasında Gamma-Pak şirketi ilk ve tek onay almış şirket durumunda.Şirketin sahipleri Nevzat yalçıntaş'ın oğulları (İstanbul Ticaret Odası Başkanı) Murat ve Mehmet Yalçıntaş ile çocukların dayısı Memduh Üretmen. "Az radyasyondan bir şey olmaz" sözü bana hep Çernobil faciasından sonra "Çayda radyasyon tehlikesi yok" diyerek çay içen dönemin ANAP'lı bakan Cahit Aral'ı anımsatır!
Allah Resulü’nün şahsi hizmetlerinde bulunurdum. Saçlarını ben tıraş ederdim. Bana bu sebepten Selman-ı Pak da deniliyordu.
Reklam
Karagöz bile hacivatı bu kadar yanlış anlamamıştır herhalde..
Talmud Tevrat'ta gelen "Pak olanla pak olursun, eğri adamla ters olursun" cümlesinden hareketle, hile yapmayı da mübah sayıyor.
Sayfa 81 - İhya YayınlarıKitabı okudu
Bugün size söylenen sözleri belki yarın ötekine de acı çekmeden söyler, bugün sizin olan vücut yarın belki haz almadan bir başkasının olur... Fakat kalp... O pak, o yalnız bir aşkla pak kalmak ister. Halbuki bugün bu mümkün değil... O halde... Ne yapayım bu aşkı?
Allah Resulü'nün şahsi hizmetlerinde bulunurdum.Saçlarını ben tıraş ederdim.Bana bu sebebten "Selman-ı Pak"deniliyordu.
Bugün size söylenen sözleri belki yarın ötekine de acı çekmeden söyler, bugün sizin olan vücut yarın belki haz almadan bir başkasının olur... Fakat kalp... O pak, o yalnız bir aşkla pak kalmak ister. Hâlbuki bugün bu mümkün değil. O halde... Ne yapayım bu aşkı? Dünyada bir ferdâ-yı garâm kadar elemli ne vardır acaba? Bana gelince, benim için bir aşk vardır: Ölümde aşk! Ancak severken ölürsek, ferdânın tahakkumünden kurtulabiliriz. İşte bu! Hayatın saadeti mümkünse severken ölmektedir! Bunu anlayacak benimle emel ortaklığı edecek, yani beni o kadar sevecek ki bakınız, daha mustarip olmadan, mesut ölmek için beraber ölmeye razı olacak. Bütün bir hayatın varsayılan bahtiyarlığını bir geceye hasredecek. Bu adama gelince... (Edalı, tevekkül eder bir gülüşle) O adamı hayalimde bile bulamıyorum... Çocukluk!
Sayfa 46
Reklam
Bir gün artık sevmediğimizi veya sevilmediğimizi görmek... Oh, bu dudaklar, bu vücutlar bunlara dayanıklıdır. Bugün size söylenen sözleri belki yarın ötekine de acı çekmeden söyler, bugün sizin olan vücut yarın belki haz almadan bir başkasının olur... Fakat kalp... O pak, o yalnız bir aşkla pak kalmak ister.
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya- Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı' Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp
Çanakkale Şehitlerine
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi, Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde -gösterdiği vahşetle- “Bu bir Avrupalı!” Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud
1506 yılında İstanbul'da vefat eden Amasyalı Mihrünnisâ hanımın şiirleri Mihrî Hâtun Divanı adıyla 1967 yılında Moskova'da eski harflerle basılmıştır. Divan'ın baş tarafındaki güzel na'tlerinden bir Peygamber âşığı olduğu anlaşılan Mihrünnisâ hanım, Sevgili Efendimiz'in Allah'ın nûruyla aydınlanmış, peygamberlik
Reklam
Birdenbire genç kız hayattan duyduğu nefret ve bezginliği o kadar etkili bir şekilde anlattı ki elemlenerek dinleyen Macit acı acı: - Ya aşk? .. dedi. - Aşk mı? Ve genç kız bir hayali gözünde canlandırmak istercesine gözlerini kısıp ağır ağır ilave etti: - Evet, o, bir o var! Fakat aşk insanlığın saadetini üstlenir mi zannediyorsunuz?
Sayfa 45
Her şey boş, hep felsefeler, inançlar, meslekler, hepsi... Ama bu kadınlardan bir tane olmayacak mıydı ki, bir yüce ihtiyaca âşık ve tutkun, büyük fikirleri hayal olmaktan çıkarmış, kendinde taşıyan, bu pisliklerden nefret ederek, pak ve gösterişli yaşasın? Hiç, hiçbir tane? Hâlbuki o, bu imkânsızlığın olabileceğini düşünmüştü.
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîdi... Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi…
Hadîsi vaz’ ediyorken sevâb uman bile var! Sevâbı var mı imiş, bir zaman gelir, anlar! Cihânı titretiyorken nidâ-yı «Men kezebe...» (**) İşitmiyor mu, nedir, bir bakın şu bî-edebe: Lisân-ı pâk-i Nebî’den yalanlar uyduruyor; Sıkılmadan da «sevâb işledim» deyip duruyor! Düşünmedin mi girerken Şerîat’in kanına? Cinâyetin kalacak zanneder misin yanına? Sevâb ümîd ediyor ha! Deyin ki nâmerde: «Sevabı sen göreceksin huzûr-i mahşerde! Tepende gezdirecek ra’d-ı intikàmını Hak, (**) «Kim benim ağzımdan bile bile bir hadîs uydurursa varacağı yer cehen- nemdir» meâlindeki Hadîs-i Şerîf. [Buhârî, İlim 38.]
Bunun namı "Asr-ı Zerrin" mi olacaktı yoksa "Garam-ı Şebab" mı? İşte burası hâlâ kararlaştırılmış değildi; fakat esas katiyen çizilmişti. Gençlik, evet, manzumem bir gençlik eseri olacaktı. Yüksek ilhamlı, yüksek emelli doğmuştum. Bulunduğum yüksek coşkunlukla şairane uçuşlara meyilli fikirlerim bu eserin umduğum gibi olacağına beni ikna ediyordu. Güzellik ve ihtişam arasında hayatın çirkinliklerinden, bayağılıklardan uzak olarak yaşamak için şiddetli ihtiraslar karşısında zayıftım. Fevkalade bir his inceliği, bir emel yüksekliğiyle büyütül- müştüm. Bu nihayetsiz denizlerin çabuk öfkelenen haşmeti, bu pak semaların âşıkça saf mavilikleri, bu lacivert derinliklerin silsile halindeki parıltıları, bu yüce âlemlere başkaldıran ve göğsünü arz etmiş heybetli, vahşi, karla örtülü tepelerin bulutlar, dumanlar arasındaki vahşet bulaşmış haşmeti göğsümde ne volkanlar kaynatıyordu! Bu manzaralar karşısında yalnız masum bir gençliğin ciddi bir saflık eğilimiyle kendimi başka âlemlerde bulurken ufacık bir şey beni miskin hayatıma iade ederdi. Bütün güzelliklerin en nefislerine yorgun bir tutkunlukla yaratılmışsam kabahat benim miydi, diye haykırdım, bu sakin ufuklarda, yüksek bulutların örttüğü dağlar arasında çivit rengi denizlerin dalgalanan sinesinde, nihayet her yerde beni kemiren bu güzellik sisi neydi?
Sayfa 104Kitabı okudu
356 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.